Alpaslan aniden ileri atılan ve hazırlıksız yakaladıkları bin kadar Selçuklu süvarisini acımasızca katlettikten sonra üzerlerine doğru son hız koşmaya başlayan düşman ordusuna sakin sakin bakarak, etrafında bekleşen atlı emir erlerine, " Herkese hilal taktiğini uygulayacağımızı yayın ve biriniz bana Melik şah'ı getirsin." diye emretti.
Böylece ulaklar Selçuklu ordusunun dörtbir yanına dağıldılar ve kısa bir süre sonra Melik şah babasının yanında bitti.
" Emredin şah'ım,"
" Ordularının gerisindeki ikibin kadar süvariyi görüyormusun?"
" Evet."
" Yanına adam kat ve bir an önce işlerini gör."
Melik şah, " Başüstüne!" diye atını topuklayıp, yanından ayrıldıktan sonra; Alpaslan dikkatini yeniden yaklaşan düşman ordusuna verip, " Başlayın!" diye emretti ve sağ ve sol kanatlar oldukları yerde dururken merkez yavaşça Bizans'lıların önünden gerilemeye başladı.
****
Tozu dumana katarak ilerleyen piyadelerin en gerisinde, bir kaza okuna kurban gitmemek için hâlâ Varangian kalkanlarının altında saklanan Roman Diyojen; daha yanlarına bile varmadan bombeleşmeye başlayan Selçuklu merkezini yarıp, geçebileceklerini ve onları kolayca ikiye bölüp, bozguna uğratabileceklerini düşünerek dahada hızlanılmasını emretti ve Bizans askerleri kan kokusu almış av köpekleri gibi, önlerinden kaçan düşmanlarına yetişip, onları bir an önce göğüs göğüse çarpışmaya zorlamak için koşmaya başladılar.
Roman Diyojen kovalamacanın heyecanıyla keyfi yerinde, bir kahkaha attı ve adamlarını dahada ateşlemek için, " Haydi kahraman savaşçılarım! Şu barbar göçebelere bizimle aşık atmanın ne demek olduğunu gösterelim!" diye bağırdı ve aynı anda biraz geride kalan Selçuklu süvarilerinden birinin bir mızrakla yere devrildiğini görerek, keyifle, " O kargıyı her kim fırlattıysa zafer kazanıldıktan sonra yanıma gelsin. O askere on altın ekstra para vereceğim." diye güldü.
İçlerinden birinin düşmanlarından birini hakladığı için ödül alacağını duyan Bizans piyadeleri eğer bir Selçuklu avlarlarsa onlarda ekstra altın alabilirler umuduyla dahada gayrete geldiler ve ileri atıldılar.
*****
Alpaslan, Selçuklu ordusunun gerisine bakarak, oğlunun üçbin kadar askerle yola çıkmaya hazırlandığını gördü ve " Artık neredeyse zamanı geldi. Adamlara söyleyin düşman üzerindeki baskıyı arttırsınlar. Melik, Bizans süvarilerinin işini bitirir bitirmez arkalarına sarkacağız." diye emretti ve daha biraz önce yeniden yanına dönen ulaklar atlarını yeniden topukladılar.
****
Roman Diyojen keyifle herşeyin çok iyi gittiğini ve bu hızla ikindiye kalmaz düşmanlarını bozguna uğratacaklar düşünürken; Selçuklu merkezinin yaylarını gerdiklerini gördü ve bir saniye sonra kirişler boşaldı.
Bizans imparatoru hipnotize olmuş gibi, beş karışlık, şimşir ağacından yapılıp, ateşte düzgünleştirilmiş ve ucuna çelik başlar takılmış onbinlerce okun önce göğe yükselmesini, sonrada üzerlerine doğru alçalmaya başlamasını izlerken; en yakınındaki dört Varangian Roman Diyojen'i diz çöktürüp, aralarına aldılar ve başının üzerine kalkandan bir duvar ördüler.
Bir saniye kadar sonra; Selçuklu salvosu, düşmanlarının önlerinden kaçtığını sanıp, aç kurtlar gibi peşlerine düşen Bizans askerlerini hazırlıksız yakalayarak binlercesini yaralı veya cansız yere serdi ve imparatorluk ordusu şaşkınlık içinde olduğu yere çakıldı.
Neler olup, bittiğini göremeyen ve niye aniden durduklarını merak eden Roman Diyojen, korumalarını, " Kalkın üstümden be!" diye tersleyip, ilerisine baktı ve elli metre kadar uzaklarındaki Selçuklu'ların sakin sakin yaylarına yeni oklar yerleştirdiklerini gördü.
" Çabuk! Yeniden saldırmalarına fırsat vermeden arayı kapatın!"
Böylece, Bizans ordusu önceki gibi hararetli olmasada tekrar ilerlemeye başladı.
Bu arada, Varangian'lar etrafına kenetlendikleri için savaşın sağ ve sol kanatlarda nasıl gittiğini göremeyen Roman Diyojen, biraz uzağında, kalkanının arkasına saklanarak kendini korumaya çalışan askerlerden en uzun boylusuna, " Bana Bryennios ve Alyates'in durumlarını rapor et!" diye emretti.
Adam hemen ayağa dikilip, önce sağına, sonrada solunu uzun uzun baktı ve tam ağzını açıp, gördüklerini söylemeye hazırlanıyordu ki; nereden geldigi belli olmayan bir ok şakağına gömüldü ve cansız yere yuvarlandı.
Roman Diyojen yerde kanlar içinde yatan ölü bedene bakmaya tenezzül bile etmeden bir başka askere ayağa dikilmesini işaret etti.
Gözleri panik içinde açılan zavallı, imparatoru görmemezlikten gelerek bir, iki adım geriye gidip, kendini kalabalığın arasında kaybettirmeye çalıştı ve Roman Diyojen dişleri arasından, " Gebertin şu korkağı!!" diye tısladı.
Yanındaki Varangian'lardan biri emrini ikiletmeyip, belindeki hançeri şimşek hızıyla çekti ve uzaklaşmaya çalışan askere fırlattı.
Adam boğazına gömülen keskin çelik yüzünden yere yığılıp, debelenerek can çekişirken; Roman Diyojen bir üçüncü askere aynı emri verdi ve adam eğer denileni yapmazsa başına geleceği bildiğinden, isteksizce ayağa dikilip, korku dolu gözlerle başını sağına, soluna çevirdikten sonra çabucak kalkanının arkasına pustu.
" Her taraf toz duman ve hiçbirşey görünmüyor."
Artık sabrı taşmaya başlayan Roman Diyojen öfkeyle, " O zaman tekrar ve bu sefer daha dikkatlice bak!" diye bağırdı.
İmparatoru reddetmenin ölüm fermanı olacağını adı bilen asker istemeye istemeye tekrar ayağa dikildi. Yakınından ıslık çalarak geçen birkaç oktan irkerek uzunca etrafına bakındı ve savaş meydanının karmaşası arasından Bryennios ve Alyates'in nerede olduklarını seçtikten sonra yeniden kalkanının arkasına büzülüp, bu tehlikeli görevden sağ salim kurtulduğu için derin bir nefes çekti.
" Generaller biraz gerimize düşmüşler."
Roman Diyojen, " Ne kadar arkamızdalar?" diye sordu.
" Yaklaşık otuz metre kadar."
" Peki ilerliyorlarmı?"
" Yavaşta olsa evet Haşmetmeap."
Roman Diyojen, " Bir iki dakikaya kadar bize yetişirler." diye düşündü ve " Saldırıya devam!" diye emretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...