Melik şah, her geçen saniye onlarca adam kaybetselerde gittikçe yaklaşan Bizans'lıların en azından bir avuç kadarının yanlarına varabileceğini hesap etti ve Sökmen'e, " Yanına beşyüz kişi al ve önlerini tıka." diye emretti.
Sökmen çabucak emirler yağdırıp, adamları ayarlayarak yanlarından ayrıldı ve Ragnar arkadaşının arkasından bakarak; hâlâ düşmanlarını izleyen Melik şah'ın dikkatini çekebilmek için öksürdü.
" Bende gidebilirmiyim?"
" Benimle durmaktan sıkıldın herhalde."
" Yo, sadece ellerimin pasını atmak istiyorum. Çoktandır döğüşmedim ya."
" Iyi o zaman, gitte biraz egzersiz yap."
Ragnar ağzı kulaklarında bir sevinç narası attı ve iki ağızlı baltasını kalkanına vurduktan sonra önünden seğirten Sökmen ve süvarilerin ardıından deve suratlıyı mahmuzladı.
Kısa bir süre sonra, kuzeyli savaşçı tam arkadaşı ve yanındakilere yetişip, aralarına dalmıştı ki; dağdan üzerlerine doğru inen Selçuklu'ları gören ve bu taraftanda kurtuluşları olmadığını anlayan Bizans'lıların cesaretleri kırıldı ve bineklerini hızla geriye çevirip, vadiye doğru kaçmaya başladılar.
Bunun üzerine Sökmen hemen elini havaya yükselti ve " Bırakın mezbahaya geri gitsinler. Biz Melik şah'ın yanına geri dönüyoruz." diye emretti ve süvariler atlarını dönderip, dağa doğru hareketlendiler.
Ragnar'da asık bir suratla önünden seğirten Selçuklu'ların peşine takılmaya hazırlanıyordu ki; yerde birbirine karışmış yatan at ve insan cesetlerinin arasından üzerindeki zırhı yaldır yaldır parlayan birinin sendeleyerek ayağa kalktığını gördü ve sırıtarak atından atladı.
" Demekki bugün kısmetimde sen varmışsın."
Dev kuzeyliyi duyan ve niyetini anlayan Bizans'lı, " Lütfen bana zarar verme. Ben general Josef Tarchaneiotes'im. Ailem çok zengindir. Beni sağ salim geri alabilmek için sana bir dünya fidye öderler." diye yalvardı.
Ragnar sırtındaki kasları gevşetmek için omuzlarını yuvarladı ve " Bugün çok uzun bir gündü ve bütün gün at üstünde oturmaktan kalçalarım acı biber sürülmüş gibi yanıyor. Kollarım ve bacaklarımda biraz tutuldu." deyip, baltasıyla Melik şah ve adamlarını işaret etti.
" Ayrıca, çatışma başladığından beri şu dağda oturmaktanda canım sıkıldı. Sen, benim bugünkü tek eğlencem olacaksın. Onun için, ben şuyum, buyum palavrasını bırakıp, bir an önce kılıcını ve kalkanını eline alsan iyi olur. Seni silahsız öldürmek istemem."
General Josef, " Valahi doğruyu söylüyorum." demeye hazırlanırken; eğer silahlanmazsa kuzeylinin onu kurbanlık koyun gibi boğazlayacağını anlayıp, kılıcını kınından sıyırdı ve öbür eline sahibi ölmüş bir kalkan alarak üzerine yürüyen Ragnar'a döndü.
O anda, rum generalin birkaç adım ötesine kadar yanaşan Ragnar, miğferi başını kapatsada yüz hatlarını seçti ve sevinçle," Sen gerçektende Josef'sin be! Seni daha önce görmüştüm!" dedi.
Kuzeyli savaşçının onu tanıdığı için canına kıymaktan vazgeçeceğini düşünen Josef umutla, " Artık yalan söylemediğimi anladığına göre hayatımı bağışlarsın değilmi?" dedi.
" Hayatta olmaz."
Josef, " Neden?" diye sordu.
Ragnar," Şimdiye kadar hiçbir general öldürmedim ve bu firsatı kaçıramam. Allah bilir senin rütbende biri bir daha karşıma ne zaman çıkar." dedi ve baltasını önüne yükseltip, aralarındaki mesafeyi kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...