Eleni gece devriyelerinin nerelerden ve ne zaman geçtiklerini bildiğinden; Melik şah ve arkadaşlarını karanlık ve ücra sokaklardan geçirip, günün doğmasına yarım saat kala Perama kapısına ulaştırdı ve dört arkadaş kısa bir süre aralarında konuştuktan sonra önünde uykulu nöbetçilerin beklediği kapı açılmadan oraya gitmenin tehlikeli olacağına karar verip, başlarının üzerinde yükselen binaların gölgelerine saklandılar ve sessizce şafağı beklemeye başladılar.
Bir süre sonra bütün gece nöbet bekleyen yorgun askerlerin yerini başkaları aldı ve yeni nöbetçiler hava aydınlanmaya başlar başlamaz devasa sürgüleri yerlerinden indirdiler.
Kanatların açılmasıyla birlikte, kimi karanlıkta teknelerle bu tarafa geçen, kimi bir önceki gün şehre girmeye geç kalıp, bütün geceyi dışarda geçiren çiftçiler sırtladıkları sebze ve meyva sepetleriyle itişe kakışa kapıya üşüştüler.
Nobetçiler taşıdıkları uzun mızrakların tahta saplarının yardımıyla çiftçileri düzgün bir sıraya sokmaya çalışırken; Melik şah, Gökbörü, Sökmen ve Ragnar silahlarını giysilerine gizlediler ve saklandıkları sokaktan çıkıp, kapıya yollandılar.
Melik şah, Eleni'ninde peşlerinden geldiğini farkedince adımlarını yavaşlattı ve kıza, " Sen artık geri dönsen iyi olur." dedi.
Rum kız itiraz edecek gibi oldu.
Melik şah, " Kendini bizim için yeterince tehlikeye attın. Bizimle görülüp, başının belaya girmesini gönlüm razı olmaz." deyip, elini beline attı ve kuşağından bir kese altın çıkarıp, Eleni'nin avucuna sıkıştırdı.
" Bu bize ettiğin hizmetler için."
Eleni, Melik şah'ın yeşil gözlerinin içine baktı ve aniden atılıp, dudaklarına yapıştı. Böyle birşey beklemediği için utançtan nar gibi kızaran delikanlıyı uzun uzun öptükten sonra geri çekildi ve ona göz kırpıp, " Şehre bir daha yolun düşerse yanıma gelmeyi ihmal etme." diye alacakaranlık sokağa yürüdü ve binaların gölgelerinde kayboldu.
Ragnar, " Herhalde hatunu çok memnun ettin." diye sırıtırken; Melik şah dalgalarını geçmeye hazırlanan Sökmen ve Gökbörü'yü, " Şimdi sırası değil." diye durdurup, yoluna devam etti.
Dört arkadaş kısa bir süre sonra kapıya vardıklarında; sonunda çiftçileri bir düzene sokmayı başaran askerlerden biri onları farkedip, " Kimin nesi olduklarını ve sabahın bu saatinde neden şehirden ayrılmak istediklerini?" sormak için yanlarına doğru hareketlendi.
Artık şehirde işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenen Melik şah, kuşağından iki altın çıkardı ve birşey demesine fırsat vermeden adama uzattı.
Nöbetçi hemen rüşveti kaptı ve " Bırakın geçsinler!" diye emredip, önlerinden çekildi.
Böylece dört arkadaş olaysızca dışarı çıkıp, kısa bir yürüyüşten sonra rıhtımın taş duvarına vardılar ve iskelede bağlı tek teknenin yanına gittiler.
Melik şah'ın eli yeniden kuşağına gitti ve bir altın çıkarıp, sikkeyi kayıkçıya gösterdi.
" Bizi Galata'ya geçirirsen bu senin."
Adamın gözleri ışıldadı ve yüzünde güller açarak, " Binin." diye sırıttı.
Melik şah iskelenin tahta merdivenini inip, kayığa atladı ve " Niye etrafta başka tekne yok?" diye sordu.
Kayıkçı, " Sabahları bu taraftan karşıya geçen hiç kimse olmaz. Öbür tekneler hava aydınlanmadan çiftçileri bu tarafa geçirdikleri için yorgundular ve dinlenmeye gittiler." diye açıkladı ve " Beş dakika daha gecikseydiniz benide bulamazdınız." diye ekledi.
Gökbörü, Sökmen ve Ragnar'da yerleştikten sonra kayıkçı küreklere asıldı ve küçük tekne rıhtıma vuran dalgalar yüzünden birkaç kez hafifçe sallandıktan sonra Haliç'in sakin sularına doğru açılmaya başladı.
Daha iskeleden ancak elli metre uzaklaşmışlardı ki; biraz önce dışarı çıkmalarına izin veren nöbetçiler ve üstlerinde Aleksis'in hanında karşılaştıkları Norman'ların giydikleri zırhlar ve silahların aynıları olan diğerleri kapıdan firlayıp, rıhtıma koştular ve ellerini kollarını sallayarak tekneye iskeleye dönmesini işaret ettiler.
Kayıkçı hemen kürek çekmeyi bırakıp, korku dolu gözlerde Melik şah ve arkadaşlarına baktı.
" Geri gitmem lazım. Yoksa başım çok büyük derde girer."
Sökmen, " Eğer geri dönmeye çalışırsan derde girecek bir başın bile olmaz!" diye bir tehtid savurdu ve elini giysilerinin arasında saklı kılıca attı.
Melik şah, arkadaşına sakin olmasını işaret etti ve adama, " Bizi karşıya geçirirsen sana söz verdiğimden hariç dört altın daha kazanırsın." dedi.
Normal zamanlarda sabahtan akşama kadar çalışsa Melik şah'in ona vaad ettiği parayı bir yılda kazanamayacak olan kayıkçı iki arada kaldı.
" Beyim, sizi sadece bir altına bile götürürüm. Amma; eğer geri dönmezsem beni hapise atarlar. Elime bakan bir karım ve küçük çocuklarım var."
Melik şah hemen kafasında bir plan kurup, " Başının belaya girmesini önleyecek bir yol bulursak bu işi yapmaya razı olurmusun?" diye sordu.
" Sizi cehennemin dibine bile götürürüm."
Melik şah, " Şunu esir alıyormuş gibi davranın." dedi ve adamın hemen arkasında oturan Sökmen ne yaptığının kıyıdan görülmesine özen göstererek paslı kılıcını çekip, kayıkçının sırtına doğru uzattı.
Melik sah, " Şimdi başın dara düşmeden bizi karşı kıyıya geçirebilirsin ve eğer seni bulurlarsa alacağın beş altından bahsetmeyip, beni silah zoruyla tehtid ettiler, onun için yapmak zorunda kaldım dersin." dedi.
Yüzü sevinçle aydınlanan adam, kazanacağı parayı düşünerek kürekleri yeniden elllerine aldı şevkle asıldı.
Kıyıdan, peşlerinde oldukları dört kişiden birinin silahını çekip, kayıkçıyı tehtid ettiğini ve teknenin yeniden uzaklaşmaya başladığını gören Norman'lar seslerini yükseltip, küfürler savurmaya başladılar.
İçlerinden biri, " Nereye kaçarsanız kaçın. Dünyanın öbür ucuna dahi gitseniz arkanızdan gelip, öldürdüğünüz adamlarımın intikamını sizden alacağım." diye bağırdı.
Melik şah, " Bu Rossel olsa gerek." diye düşündü ve ayağa dikildi.
" BİZDE SENİ BEKLİYOR OLACAĞIZ!!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...