9. KONSTANTİNOPOL'A YOLCULUK.

71 5 0
                                    



Dört arkadaş Edessa'dan yola çıkalı beş haftadan fazla olmuştu.

Melik şah, Sökmen, Gökbörü ve Ragnar, imparatorluk topraklarına girmeden üstlerindeki savaşçı kıyafetlerini değiştirmişler, yanlarına kendi bineklerinden hariç dört deve ve bir eşek katıp, develeri değerli mallarla yüklemişler ve silahlarını yüklerin arasına sakladıktan sonra tüccar taklidi yaparak yavaş yavaş Marmara denizine kadar gelmişlerdi. Doğrudan Konstantinopol'a gitmek istemedikleri için, Bizans başkentinin bir, iki gün uzağındaki küçük bir kıyı şehrine giden bir gemi bulup, denizi geçmişler ve geceyi orada geçirip, ertesi gün Konstantinopol yoluna düştüklerinde; Bizans başkentine giden yolların oluk oluk şehre doğru akan askerlerle dolu olduğunu görmüşlerdi.

Melik şah, " Bu kadar askerin başkente doğru gitmesi hayra alamet değil?" diye söylendi ve Ragnar'a, " Sen ne dersin?" diye fısıldadı.

Kazarada olsa, Konstantinopol'da onu bilen biri tarafindan tanınmamak için arkadaşlarının zoruyla saçlarını ve sakalını kısaltıp, bitki boyasıyla boyayarak rengini değiştiren. Giydiği uzun, koyu renkli cübbenin şapkası neredeyse bütün yüzünü kapatan ve sadece kırpılmış sakalının alt kısmını açıkta bırakan kuzeyli, " Eğer Selçuklu ve Bizans arasında barış yapıldığını bilmesem İmparator çok kısa bir süre içinde sefere çıkmaya hazırlanıyor derdim." diye cevap verdi.

Sökmen lafa girip, " Artık bize yalan söylediklerini bildiğimize göre şehre kadar gitmemize gerek kalmadı. Bence bir an önce geri dönüp, Bizans'lıların saldırıya hazırlandığı haberini Alpaslan'a iletsek iyi olacak." dedi.

Melik şah, arkadaşının sözlerine, " Sadece yollardaki askerlere bakarak bundan emin olamayız. Daha çok bilgiye ihtiyacımız var. " diye karşı çıktı.

Sökmen, " İyide Konstantinopol'da kimseyi tanımıyoruz. Bilgiyi kimden alacağız?" diye sordu.

Ragnar araya girip, " Siz o işi bana bırakın. Şehirde olup, biten her şeyi bilen çok güvenilir bir kaynağım var." dedi.

O esnada, yol kenarındaki çalılıkların arasından firlayıp, havlamaya başlayan bir köpek yüzünden Melik şah ve arkadaşlarının konuşmaları yarıda kesildi ve Ragnar'ın çirkin kara aygırı huysuzlanıp, şaha kalktı. Atın yelesine can havliyle yapışan ve zar zor üstünde kalmayı başaran sarışın dev bineğinin sağrısını sıvazlayıp, " Sakin ol Deve suratlı. Sakin ol." diye hayvanı sakinleştirdi.

Bunun üzerine Gökbörü, " O kadar soylu ve güzel isim dururken bu zavallı için seçe seçe " Deve suratlı " adını seçmen hala komiğime gidiyor." dedi ve gülmeye başladı.

Ragnar havlayan köpeği " Oşt." diye uzaklaştırdıktan sonra aygırın sağrısını sıvazlamaya devam ederek, " Atımın bir şikayeti yok ve bence isminden hoşlanıyor." dedi

Melik şah kıkırdayarak, " Seninle tanıştığımızdan beri iki at telef ettin. Onların adları neydi?" diye sordu.

Gökbörü, Ragnar cevap veremeden atılıp, " Öbür ikisinin adlarıda deve suratlıydı." diye kahkahalara boğuldu.

Ragnar arkadaşlarına aldırmayıp, ciddi bir ses tonuyla, " Ama bunun suratı gerçekten deveye benziyor. Şunun kocaman gözlerine, upuzun kirpiklerine ve dar ağzına ve burnuna bakın." dedi ve "Ayrıca, her at değiştirdiğinde; adınında değiştirileceği hakkında bir kural olduğunu sanmıyorum. Hem böylesi daha kolay, birkaç gün sonra atta yeni ismine alışıyor ve böylece her yeni binek için başka bir ad bulma derdide ortadan kalkıyor." diye ekledi.

" Sende yeni adına alıştın değilmi deve suratlı?"

İsminin anıldığını duyan aygır başını hafifçe sallayıp, neşeyle kişnedi.

MALAZGİRTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin