Bizans ordusu Theodosiopolis'e (Erzurum) ulaştığında; ana kapının hemen önünde Roman Diyojen'i bekleyen vali yerlere kadar eğilerek imparatoru selamladı ve onu ve generallerini, " Şehirde ikamet ettiğiniz sürece sarayımda kalırsanız bana şeref verirsiniz." diye içeri davet etti.
Önce kendi rahat çadırını bırakıp, bir taşralının saray dediği evinde konaklamaya pek istekli olmayan Roman Diyojen, Basilikes kulağına, " Şehir halkına ve valiye karşı kibar olmalarının faydalarına olacağını, nede olsa önlerindeki bir, iki hafta adamın onları ve orduyu konuk ederek besleyip, mühimmat sağlayacağını." fısıldayınca istemeye istemeyede olsa öneriyi kabul etti.
Böylece, Roman Diyojen, birkaç Varangian ve Bizans generalleri açık kapılardan girdiler ve yüzlerce yıllık geçmişinde daha önce hiçbir imparatoru misafir etmemiş şehir halkının coşkulu tezahüratları altında Erzurum'un bakımlı sokaklarından yürüyerek valinin evine vardılar.
Roman Diyojen duvarları beyaz mermerden yapılmış devasa binaya bakarak," Adam saray dediğinde abartıyor zannetmiştim. Meğer gerçekten öyleymiş." diye düşündü ve " Buyurun." diye önlerine düşen Erzurum valisinin ardından göz alabildiğine pahalı ve nadide eşyalarla dolu bir salona girdiler.
Bir Bizans imparatoru ağırladığı için sevincinden yerinde duramayan vali, " Eğer beni takip ederseniz size kalacağınız odaları göstermek isterim." diye yaltaklanarak salonun sonunda ikinci kata çıkan merdivenlere hareketlendi ve hep beraber basamakları tırmandıktan sonra duvarlarını mozaikler süsleyen bir koridorda ilerleyip, iki kanadı nakış gibi oymalarla kaplı bir kapının önüne vardıklarında; " Burası sizin Haşmetmeap." dedi.
Roman Diyojen kapıyı itip, eşikten girdi ve içerinin komforuna hayran kaldı.
Bütün zemini rengarenk acem halılarıyla kaplı geniş odanın sol tarafında, duvarın hemen yanına yerleştirilmiş ve dört kişinin bile içine rahatca sığabileceği, üzeri uzak doğudan büyük meşakkatlerle getirtilmiş ipek yastıklarla dolu kocaman bir yatak vardı ve dekorasyon için kullanılan bütün mobilyalar Afrika'dan getirilen abanoz ağacından yapılmıştı.
Erzurum valisi, Roman Diyojen 'in arkasından onu içeriye takip etti ve odanın, şehrin surlarının üstünden Erzurum'un hemen önündeki bereketli ovaya bakan geniş penceresinin önündeki masaya yürüyüp, üzerinde duran altın sürahiden, yine aynı metalden yapılmış bir kadehi kan kırmızısı şarapla doldurdu ve imparatora uzattı.
Roman Diyojen bardağı eline alıp, bir yudum içtikten sonra Akdeniz'in en iyi şarabının üretildiği Rodos'tan olduğunu anladı ve " Güzelmiş." diye keyifle ağzını şapırdattı.
İmparatorunu memnun ettiği için keyiflenen vali, " Umarım kalacağınız yeri beğenmişsinizdir." dedi.
Roman Diyojen ağzı kulaklarında başını aşağı yukarı salladı.
Bunun üzerine vali açık kapıya yürüyüp, uşaklarına " Soylu generalleri kalacakları odalara götürün." diye emretti ve kanatları kapatıp, ellerini iki sefer çırptı
" Size hoşunuza gideceğini umduğum bir sürprizim var."
Roman Diyojen sol tarafindan bir perdenin aralandığını ve odaya üzerlerinde hemen hemen hiç giyecek olmayan, dolgun göğüslü, yuvarlak kalçalı, tenleri süt beyazı güzeller güzeli dört hurinin girdiğini gördü.
" Bunlarda kim?"
Vali, " Personel hizmetçilerim." dedi ve " Uzun yoldan geldiniz. Bir banyonun ve masajın sizi biraz dinlendirip, kendinize getireceğini düşündüm." diye yürüdü ve kızların az önce yanlarına gelmek için kullandıkları perdeyi araladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
أدب تاريخيMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...