General Josef, peşlerinde oldukları atlıların yeniden üzerlerine ölüm yağdırmaya hazırlandıklarını görünce okkalı bir küfür savurup, " Sizi elime bir geçirirsem canlı canlı derilerinizi yüzeceğim." söylendi.
Aynı anda süvarilerin yayları boşaldı.
Bu sefer önünde arkasına pusabileceği kimse olmayan Josef korkuyla gözlerini kapatıp, dişlerini sıktı ve canını alacak olan dört, beş karışlık ucuna keskin çelik kakılmış ince tahtanın vücuduna saplanmasını beklemeye başladı. Bir, iki saniye sonra etrafında yere saplanmaya başlayan okların tok seslerini işitti ve sağ kalabilmesini sağlaması için deliler gibi tanrıya dua etti. Kısa bir süre sonra ortalığı tekrar sessizlik kapladığında gözlerini açtı ve düşman süvarilerinin attıkları okların hemen hemen hepsinin kısa düştüklerini gördü. Birazda nasıl yaralanmadığına hayret ederek sağına soluna bakındı ve önceki saldırıların aksine, bu seferkinin saflarına pek zarar vermediğini gördü.
İçlerinden hemen hemen hiç kimsenin ölmemesi yüzünden cesaretleri yeniden yerine gelen Bizans'lılar hepbir ağızdan sevinç naraları attılar ve yeniden Melik şah ve adamlarının peşine düştüler.
Bu arada, General Josef amansız takibe başladıklarından beri ilk defa gözlerini ardlarında oldukları süvarilerden ayırıp, etrafına bakındı ve sağlarında ve sollarında birbirini kovalayan, etekleri kısa çimenlerle, dorukları ise sık ağaçlarla kaplı tepelerin arasında, gittikçe daralan bir vadide at koşturduklarını farketti. Bakışlarını tepelerden ayırıp, düşmanlarının kaçtığı yöne çevirincede; vadinin bir, birbuçuk kilometre ötede yüksek bir dağla son bulduğunu farkedip, sevinçle üzengileri üzerinde ayağa yükseldi ve eliyle işaret ederek, " Bakın!! Kendilerini tuzağa düşürdüler. Artık kaçacak hiçbir yerleri yok." diye haykırdı.
Bizans süvarileri, kilometrelerdir peşlerinden koştukları avlarını kapana kıstırdıklarını anlayınca sevinç çığlıkları atarak silahlarını hazırladılar ve nefeslerini toparlayabilmeleri için bineklerini yavaşlattılar.
Böylece, Selçuklu'larda yavaşladı ve iki tarafta tetikte, atlarını yürüterek vadinin sonuna doğru gitmeye devam ettiler.
*****
Sökmen endişeyle saldırı hazırlığı içinde olan Bizans'lılara bakarak, " Artık zamanı gelmedimi?" diye sordu.
Melik şah memnuniyetle, " Çakal kendisine sunulan yemi takip edip, kapanın içine girdi ve tuzağı kapatıp, avımızı avlama zamanı sonunda geldi." dedi ve " İşareti verin!" diye emretti.
Böylece, Selçuklu gurubundan hemen borazan sesleri yükselmeye başladı ve Melik şah ve adamları atlarını topuklayıp, hafif bir eğimle yükselen dağın eteklerinden yüz metre kadar yukarı tırmandılar.
Ragnar, hâlâ arkalarından onları yavaş yavaş takip eden Bizans'lılara baktı ve gülerek, " Şunlara bak! Nasılda kendilerinden emin üzerimize geliyorlar ve hâlâ bizi kıstırdıklarını düşünüyorlar!" dedi.
Bu arada Melik şah elini kaldırıp, adamlarını durdurdu ve " Bakalım onlara hazırladığımız sürpriz hoşlarına gidecekmi?" dedikten sonra bineğini vadiye dönderdi.
Üçbin Selçuklu'da atlarını peşlerindeki düşmanlarına doğru çevirdiklerinde; az önce gerilerinde bıraktıkları tepelerden borazan sesleri yükselmeye başladı ve aynı anda, onbinlerce atlı sık ağaçların arasından aşağıya koşturup, bir sel gibi Bizanslı'ların kanatlarına ve gerilerine aktılar.
Ragnar, kaçacak yerleri kalmadığını görünce panik içinde dalgalanmaya başlayan düşmanlarına bakarak gevrek gevrek güldü ve " Neydi sizin o güzel atasözünüz? Haa, şimdi hatırladım. Ava giden avlanırdı, değilmi?" dedi ve " Bizde eğlenceye katılacakmıyız?" diye sordu.
Melik şah," Biz Bizans'lıları tuzağın içine çekerek görevimizi yaptık. Eğer üzerimize saldırmazlarsa burada duracak ve olanları izleyeceğiz" dedi.
****
General Josef okkalı bir küfür savurarak etrafına bakındı ve bu mükemmelce hazırlanmış tuzaktan bir çıkış yolu aramaya başladı. Gözlerini bir süre sağında ve solunda gezdirdikten sonra, bu kapandan çok büyük kayıplar vermeden kurtulmanın imkansız olduğunu anlayıp, " Nasıl böyle bir hataya düştüm." diye kendi kendine dert yandı.
Bu arada komutanlarından biri yanına yaklaştı ve karamsar bir ses tonuyla, " Ne yapacağız?" diye sordu.
Josef öfkeyle, sanki hıncını ondan çıkarmak istermişcesine adama bakıp," Tabiki etrafımızdaki çemberi yarıp, kaçacağız. Sonrada son hız Erzurum'a dönüp, Imparatoru; Selçuklu'ların sandığımız gibi yüzlerce kilometre uzakta değilde burnumuzun dibinde olduğu konusunda uyaracağız." diye terslendi.
Subay birazda çekinerek, " Hangi tarafa saldıracağız?" diye sordu.
Sabrı taşan Josef ," E be adam, önümüz dağ, sağımız solumuz tepe. Tabiki bu lanet tuzağa girdiğimiz yöne saldıracağız." diye köpürdü ve " Git adamlara saldırıya hazırlanmalarını söyle!" diye emretti.
Ama, daha subay yanından ayrılmamıştı ki; Rum general etraflarını çeviren süvarilerin arasından borazan sesleri yükseldiğini duydu ve aynı anda üzerlerine ölümcül bir ok yağmuru başladı.
Josef telaşla etrafına bakınıp, düşmanlarına en yakın Bizans askerlerinin yüzlercesinin cansız veya yaralı yere yurarlandıklarını ve her geçen saniye kayıpları artan panik içindeki askerlerinin menzilden çıkabilmek için vadinin merkezine doğru hareketlendiklerini gördü.
" KARŞI SALDIRIYA GEÇİN! YOKSA HEPİMİZ BURADA PİSİ PİSİNE GEBERECEĞİZ!!!"
Generallerinin emrini duyup, birazda olsa yüreklenen ve bu kapandan tek kurtulma şanslarının döğüşerek Selçuklu çemberini yarmak olduğunu anlayan Bizans süvarileri hemen toparlanma belirtileri göstermeye başladılar.
Ama Selçuk'lular, düşmanları her nerede bir araya gelip, üzerlerine atılmaya çalışsa orayı oklarla döğerek hasımlarını yeniden dağıttılar.
Böylece aradan on dakika kadar zaman geçti ve amansız saldırılar karşısında, o sabah Melik şah ve askerlerinin peşine düşen onbin kişilik süvariden topu topu beşbin kadarı atlarının üzerinde kaldı.
O kaosun içinde, artık adamlarının hemen hemen hepsini kaybedeceğini anlayan General Josef, hiç değilse kendi canını kurtarabilmek için bir çıkış yolu aramaya başladı ve gözleri, tırmandıkları dağın eteklerinde sakin sakin oturan ve uğraşa katılmayıp, sadece olan biteni seyreden ve etraflarını çeviren Selçuklu kuvvetlerinin en zayıfları olan Melik şah ve süvarilerine takıldı.
Rum general, " Eğer bu can pazarından paçayı sıyıracaksam, kurtuluşum o yönden olacak." diye karar verip, havada vızıldaşan okların altında etrafına emirler yağdırmaya başladı ve birkaç dakika içinde, peşine taklığı ikibin kadar askerle Melik şah ve adamlarına doğru at sürmeye başladı.
Ama daha elli metre bile yol alamamışlardı ki; ne yapmaya çalıştıklarını anlayan Selçuklu'lardan binlercesi ana guruba saldırıyı kesip, yıldırım hızıyla sağlarında ve sollarında bittiler ve kısa mesafeden Bizans'lıları tek tek avlamaya başladılar.
General Josef hâlâ, düştüğü bu tuzaktan kurtulmak için tek şansının dağın eteklerinde duran gurubu yarmak olduğuna inandığı için vücutlarına yedikleri oklarla atlarından sapır sapır dökülen askerlerine aldırmaksızın ciğerlerini yırtarcasına haykırarak bineğini sürmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...