Bizans imparatorunun yanına koşan emir subayı nefes nefese, " Selçuklu'lar, sol kanadı dağıttılar ve gerimize sarkmaya başladılar. Bunu gören Antakya'lılarda direnmeyi bırakıp, teslim oldular Haşmetmeap." diye rapor etti.
Roman Diyojen tamamen yıkılmış bir ses tonuyla, " Demek kaybettik." dedi. " Peki bu cehennemden bir kurtuluş ihtimalimiz varmı?"
Subay, " Elimizde ulakların kullandığı birkaç at var. Ama eğer aramızdan ayrılıp, kaçmaya çalışırsanız düşman sizi birkaç dakika içinde yakalayıp esir edeceklerdir. Bence, tek umudumuz savaşarak Malazgirt'e geri çekilmeye çalışmak. Eğer surların ardına saklanabilirsek; Alpaslan ve ordusu şehri ablukaya alsa bile, içerde bize aylarca yetecek kadar yiyecek var ve başımızın darda olduğu Kostantinopol'da duyulur duyulmaz birileri yeni bir ordu toplayıp, yardımımıza koşacaktır." diye cevap verdi.
Roman Diyojen " Hadi o zaman çok geç olmadan başlayalım." dedi ve subay yanından ayrılırken Varangian'lar yamacına koşup, etrafına etten ve zırhtan bir duvar ördüler.
Bizans imparatoru, bu kuzeylilerin her birinin; ona bir zarar gelmesindense hiç tereddüt etmeden kendilerini ölüme atacaklarını düşünerek, " Eğer ordumdaki bütün askerler bu adamlar gibi olsaydı bu savaşı kaybetmezdim." diye hayıflandı ve korumaları kalkanlarını başlarının üzerine yükseltip haraket etmeye başlayınca onlarla beraber yürüdü.
****
Nizam ül Mülk, " Sanırsam şehre çekilmeye çalışacaklar." diye fikir yürüttü ve hemen yanında duran Alpaslan, " Hiçbir yere kaçmalarına izin vermem." deyip, gerisinde bekleyen habercilere yanına gelmelerini işaret etti.
" Çabuk Artuk ve Afşin haber götürün. Ne yapsınlar, ne etsinler ama Bizans'lıların, Malazgirt'e varmalarını engellesinler."
Böylece, Alpaslan'ın emri kısa bir süre içerisinde düşman ordusunun arkasına sarkan türk komutanlara ulaştırıldı ve süvariler, savunma formasyonlarını bozmamak için yavaş adımlarla yürüyen Bizans'lıların üzerine ardı ardına binlerce ok yağdırmaya başladılar. Ama yedikleri salvolar Roman Diyojen ve adamlarını karınca hızına düşürüp, yaralı ve ölülerini Selçuklu süvarilerinin insafına bırakacak kadar yavaşlatsada ilerlemelerini durduramadı.
Bir, iki dakika sonra, türk askerleri geride bıraktıkları can çekişen arkadaşlarına yaklaşmaya başladıklarında; hâlâ arkalarına bakan Bizans'lılardan bazıları, " Hepsini boğazlayacaklar!" diye bağrıştılar ve bütün gözler ne olacağını görmek için o yana döndü. Ama imparatorluk askerlerinin beklediklerinin aksine, Selçuklu'lar yerde yatan garibanlara zarar vermek yerine onlara ilişmeyerek yollarına devam ettiler.
Bunun üzerine amansız ok yağmuru altında Malazgirt'e geri çekilmeye çalışırken canından olmak istemeyen bazı Bizans askerleri, yaralı olmadıkları halde kendilerini yere atmaya ve diğerleri yanlarından uzaklaşır uzaklaşmaz ayağa fırlayıp, düşmanlarına teslim olmaya başladılar.
Bu durum böylece yirmi dakika kadar devam ettikten sonra, adamlarının numaradan yere yığıldıklarını sonunda farkeden Bizans subaylarından birkaçı, yerde yatan askerlerden onlarcasını şişleyip, sağa sola tehtidler yağdırarak düzeni yeniden sağladılar ve herkesi biraz öncekinden dahada yavaş olsada tekrar yola koydular.
Bir sonraki yarım saate Bizans'lıların etraflarındaki çemberi yarmaya çalışarak hızlanmaya çalışmaları, ama aralarından sayısız adam kaybederek başarısız olmalarıyla geçti ve İmparator ve askerleri sümüklüböcek hızında Malazgirt'e doğru ilerlemeye devam ettiler.
****
Mahşer gününü andıran karmaşanın tam ortasında, başlarının üzerinde tuttukları kalkanların üzerlerine saplanan oklar yüzünden herbiri devasa bir kirpi taşıyormuş gibi görünen Varangian'ların koruması altındaki Roman Diyojen artık surlarının üzerindeki insanları hayal meyal seçebilmeye başladığı bir kilometre uzaklarındaki Malazgirt'e baktı ve " Biraz daha gayret edersek şehre ulaşmayı başarabileceğiz." diye umutlandı.
Tam korumalarını ve etrafındaki askerleri cesaretlendirip, hızlandırmaya hazırlanıyordu ki; hemen yanında duran Varangian'lardan biri sırtına yediği bir ok yüzünden yere yuvarlandı ve bir başkası yanına yürüyüp, adamın yerini almaya çalışıyorken oda boğazına saplanan bir okla cansız yere yığıldı.
Roman Diyojen başını üzerinde açılan boşluktan gökyüzüne doğru kaldırdı ve gözüne, havada süzülerek ona doğru uçan kara bir ok ilişti. Kalbi korkudan küt küt atarak, " Demek buraya kadarmış." diye kendini ölüme hazırlarken, bir başka Varangian yanına yaklaştı ve üzerindeki boşluğu kapattı.
Bizans imparatoru derin bir nefes çekip, içinden, " Şükürler olsun tam zamanında yetişti!" diye geçiriyordu ki; kara ok kuzeyli savaşçının kalkanının kenarından tangırdayarak sekti ve Roman Diyojen'in bacağına gömülüp, acıyla uluyarak yere yuvarlanmasına yol açtı.
Efendilerinin yaralandığını gören Varangian'lardan ikisi hemen ellerindeki kalkanları yere bıraktılar ve onu ayağa kaldırmak için koltuk altlarına girmeye çalıştılar.
" Durun be! Görmüyormusunuz canım yanıyor!"
Kuzeyli savaşçılardan biri, " Yola devam etmeye çalışmalısınız Haşmetmeap. Yoksa hepimiz burada öleceğiz." dedi.
Roman Diyojen, adamın dediklerine aldırmayıp, gözleri bacağına saplı kara okta," Dokunmayın bana! Çabuk doktorumu getirin!" diye kükredi.
Böylece, Malazgirt'e ulaşmaya çalışan Bizans'lıların çekirdeğini oluşturan Varangian'lar ilerlemeyi durdurup, imparatorun etrafına kenetlendiler ve içlerinden biri Roman Diyojen'in özel doktorunu bulmak için diğer askerlerin arasına daldı.
Bu arada, kuzeyliler olduğu yere çakılınca diğer askerlerde durdular ve herkes üzerlerine yağan oklardan korunmaya çalışarak, " Neler oluyor?" diye meraklanırken; imparatorun yerde, üstü başı kan içinde yattığını gören birkaç asker onun hayatını kaybettiğini sanıp avaz avaz, " Roman Diyojen öldü!, Roman Diyojen öldü!" diye bağrışmaya başladılar ve bu haber doğru olmasada dalga dalga Bizans'lılar arasında yayıldı.
Bunun üzerine, adamlarının panikleyip, dağılacağından korkmaya başlayan subaylar tehtidler savurarak, " Yerinizde kalın! Yaşamak için tek şansımız saflarımızı bozmadan Malazgirt'e ulaşmaya çalışmak!" diye bağrışmaya başladılar. Ama, düşmanlarının teslim olan askerlere zarar vermediklerini gören yüzlerce Bizans'lı silahlarını yere fırlatıp, arkalarına bile bakmadan, elleri havada Selçuklu süvarilerine koştular.
Subaylar bir yandan askerleri bir arada tutmaya, bir yandanda umutsuzca düzeni yeniden sağlamaya çalışırlarken; Roman Diyojen'in doktorunu bulmaya giden Varangian, sırtı hafif kambur, bembeyaz giysiler içinde, ak saçlı ve sakallı adamla geri döndü ve hekim hemen imparatorun yanına diz çöküp, işini bilen bir edayla yarayı çabucak kontrol etti.
" Hayati bir tehlikeniz yok. Ok ayağınızdaki atardamara zarar vermeden geçmiş ve ucu bacağınızın arkasından çıkmış. Basit bir operasyondan sonra birkaç haftaya kalmaz yeniden ayağa kalkarsınız."
Roman Diyojen, " O zaman daha ne bekliyorsun?" diye sordu ve " Bana acı için birşeyler ver ve oku çabucak çıkar." diye inledi.
Doktor, " Ameliyatı burada yapamam. Herhangi birşey ters giderse kan kaybından ölebilirsiniz. Ayrıca, böyle bir operasyon için temiz bir yer lazım. Eğer yaranıza toz toprak kaçarsa kangren olabilirsiniz." dedi.
Aynı anda, yüksek rütbeli bir subay imparatorun öldüğü haberinin doğru olup, olmadığını kontrol etmek için yolu üzerindeki Varangian'ları itip, kakarak yerde yatan Roman Diyojen'in yanına vardı ve imparatoru yaralı ama canlı görünce rahat bir soluk alıp, " Çok şükür hayattasınız haşmetmeap." dedi.
" Askerler sizi öldü sandıkları için Selçuklu'lara teslim olmaya hazırlanıyorlar. Kendinizi bir an önce adamlara göstermezseniz on dakika içinde etrafınızda Varangian'lardan başkası kalmayacak."
Roman Diyojen, " Defol git be adam!" diye terslendi ve canının acısından inleyerek, " Ben ne dertteyim, sen ne derttesin." diye söylendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...