Malazgirt'i çevreleyen ovayı daha iyi görebilmek için şehrin önünde kurulu Bizans kampından değilde surlardan etrafı gözetleyen nöbetçi, ufuktan tek başına yaklaşan atlıyı görünce, " Yanlız bir süvari." diye seslendi ve yanına gelip, gözlerini kısarak adamı görmeye çalışan çavuşuna, " Şu tarafta." diye işaret etti.
" Ben kimseyi göremiyorum."
" İşte şurada. Hızla yaklaşıyor ve elinde beyaz bir bayrak taşıyor."
Çavuş, " Tamam seçtim. Sen adamı izlemeye devam et." deyip, koşar adım surlardan aşağıya indi ve Malazgirt'in kapısının iç kısmında eğerli bekletilen birkaç attan birinin üzerine atlayıp, kenarda duran iki askere, " Şunlara binin ve beni takip edin!" diye emretti.
Çavuş ve peşindeki iki asker açık kapıdan çıkıp, kısa sürede Bizans kampını geride bıraktılar ve bineklerini artık şehre iyice yaklaşan yabancıya doğru dolu dizgin sürdüler.
Birkaç dakika sonra yanlız süvariyle aralarında bir, iki metre kalınca çavuş atını durdurdu ve " Ne istiyorsun?!" diye bağırdı.
" Ben Alpaslan'ın elçisiyim ve Roman Diyojen'e diyeceklerim var."
Çavuş, " Her isteyen gezgin çingene koskoca Bizans imparatorunu göremez. Lafını bana et. Ben sözlerini ona iletirim." diye terslendi.
Atlı buz gibi bir ses tonuyla," Olmaz." dedi. " Diyeceklerim sadece Roman Diyojen'in kulakları için. Başka kimseye söyleyemem."
Çavuş bir an aklından küstahlığı yüzünden atlıyı oracıkta öldürmeyi geçirdi. Ama adam gerçektende Selçuklu sultanının elçisiyse ve ona bir zarar gelirse başının büyük belaya gireceğinden korkarak bu düşüncesinden vazgeçti. Kısa bir süre ne yapacağına hakkında bocaladıktan sonra gidip, imparator veye generallerinden birini bilgilendirmeye karar vererek yanındaki askerlere, " Siz şunun başında bekleyin." diye emredip, atını Malazgirt'e sürdü. Bir süre sonra hâlâ açık kapılardan tekrar içeri girip, bineğinden aşağıya atladı ve tıka basa Bizans askerleriyle dolu sokaklardan nefes nefese koşarak Roman Diyojen kaldığı konağa varıp, içeri girmeye davrandı.
Kapıdaki Varangian'lar hemen önünü kestiler ve içlerinden biri, " Dur bakalım. Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sordu.
Çavuş, " Çok acele imparator veya generellerinden birini görmem lazım. Onlara önemli bir haberim var." dedi.
Sözlerini tamamlar tamamlamaz; Varangian, " Burada bekle!" deyip, içeri daldı ve aradan birkaç dakika geçtikten sonra tekrar kapıda belirip, çavuşa onu takip etmesini işaret etti.
Böylece, Varangian önde o arkada yarı karanlık koridorlarda ilerlediler ve kısa bir süre sonra çavuş kendini, etrafında oturdukları masanın üzerindeki yiyeceklerden atıştıran Bryennios, Andronikos ve Roman Diyojen'in huzurunda buldu.
Roman Diyojen lokmaları arasından, " Söyle bakalım. Neymiş bu önemli haberin?" diye sordu.
Andronikos, " Kesin general Basilikes ve General Josef'in beraber şehre döndüklerini diyecektir." diye araya girdi.
Çavuş, " Dışarıda Alpaslan'ın elçisi olduğunu söyleyen bir adam var." dedi.
*****
Sökmen yüzünde sakin bir ifade daha birkaç gün önce Selçuklu şahıyla beraber çıktığı kapıdan tekrar Malazgirt'e girip, bineğinden aşağı kaydı ve yanına yaklaşan bir subay üstünü başını didik didik arayıp, üzerinde hiçbir silah saklamadığına emin olduktan sonra. " Beni takip et." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...