Artuk bey her gün olduğu gibi toplanan savaş divanına, " Artık Roman Diyojen'in ilk olarak nereye saldıracağından kesinlikle eminiz." diye rapor verdi.
" Bizans ordusu iki gün önce Ahlat, Malazgirt yol çatından Malazgirt'e doğru döndü. Eğer her zamanki hızlarıyla yolllarına devam ederlerse bir haftaya kadar şehrin surlarının altında olurlar."
Alpaslan generallerine, " Ne önerirsiniz ağalar? Sizce şehri savunmalımıyız?" diye sordu.
Afşin bey ilk sözü aldı ve " Bunun bize bir faydası olmaz. Ama içerdeki askerler ve halkımızıda orada bırakıp, bile bile ölüme terkedemeyiz. Bence düşman ordusu orayı ablukaya almadan adamlarımızı geri çekelim." dedi.
Alpaslan düşünceli düşünceli sakalını kaşıdı ve " Roman Diyojen, bunlar burayı niye savaşmadan bırakıp, gittiler diye işkillenecektir." dedi.
Süleymen şah, " Doğru." dedi. " Ondan sonrada etrafa asker salıp, garnizon ve Malazgirt'in Selçuklu halkının nereye kaçtığını araştırtacaktır. Sağa sola gönderdiği adamlarından biri bizi farkedip, planladığımız sürprizi bozabilir."
Alpaslan, " Ne yapmalıyız?" diye karar vermeye çalışırken; Nizam ül Mülk, " Benim aklıma bir çözüm yolu geliyor." diye lafa girdi.
" Sivilleri önden boşaltalım ve askerlerimizi Bizans ordusu ufukta görünene kadar surların ardında bekletelim. Düşman Malazgirt'ten görülmeye başlar başlamazda önlerinden kaçırtalım. Böylece, Roman Diyojen ve komutanları, garnizonumuzun onların varlığından ordularını görünce haberdar olduklarını ve kaybedecekleri kesin olan bir uğraşa tutuşmaktansa kaçarak kendilerini kurtardıklarını düşüneceklerdir."
Alpaslan, " Güzel fikir." diye generallerine dönüp, " Siz ne dersiniz ağalar?" diye sordu ve Afşin bey, Artuk bey ve Süleyman şah başlarını sallayıp, Selçuklu vezirinin planını beğendiklerini belirttiler.
Bunun üzerine, Nizam ül Mülk, " O zaman Malazgirt'e haber gönderip, ne yapacaklarını onlara bildirelim." diye ayaklanmaya hazırlandı ama Alpaslan, onu, " Gerek yok." diye durdurdu..
" Şehre ben kendim gideceğim."
Selçuklu şahının bu pervasız kararı yüzünden otağın içini hemen bir telaş kapladı ve Nizam ül Mülk, " Han'ım bu çok çılgınca bir fikir. Siz, tarihimizdeki en büyük ve en önemli cenkten önce şehit olur veya Bizans'lılara esir düşerseniz biz ne yaparız?" diye sordu.
Alpaslan, " Eğer kaza bela bana birşey olursa arkamdan gelen Melik şah var. Ayrıca, o olmasaydı bile; bu çadırın içindeki herbiriniz ordumuzu yönetecek ve zafere ulaştırabilecek kadar yetenekli komutanlarsız." dedi.
Artuk bey, " Ama, yinede başkomutanımızın kendisini gereksiz yere tehlikeye atmasına gerek yok. Bırakın içimizden biri Malazgirt'e gitsin." dedi.
Alpaslan," İtiraz etmenizin bir faydası yok. Ben kararımı verdim." dedi ve " Ayrıca, Ben Malazgirt'e sadece macera olsun diye gitmiyorum. Öncelikle şu Roman Diyojen'in ordusunu bir kere kendi gözlerimle görüp, güçlü oldukları yanlarını ve zayıflıklarını öğrenmek istiyorum. Sonrada, cenk büyük ihtimalle Malazgirt ve etrafında olacağı için araziyi kontrol etmek ve bize avantaj sağlayacak biryerler olup, olmadığını bakmaya gidiyorum." diye tartışmayı sonlandırdı.
****
Selçuklu şahı ve yanındaki elli süvari, Malazgirt ve etrafını onlarca kilometre karış karış gezip, arazi hakkında herşeyi öğrendikten sonra yola çıktıklarının üçüncü günü ikindi vakti şehre vardılar ve surlara yaklaşan atlıların Selçuklu olduğunu gören nöbetçiler sağlam, demir kakmalı kapıları açıp, onları içeri aldılar.
Alpaslan eşikten adımını atar atmaz, ellili yaşlarda, uzun boylu, zayıf ve dinç kale komutanı yanına yürüdü ve " Hoş geldiniz şahım." dedi.
Hükmü altındaki bütün şehirlerin yöneticilerinin adlarını bilmeyi herzaman kendine görev edinen Alpaslan gülümseyerek, " Hoş gördük Tekin. Görüşmeyeli nasılsın?" diye sordu.
Koskoca Selçuklu hakanının ismini hatırlamasından gururu okşanan Tekin bey, " Sizden haberciler beklerken şahsınızı karşımızda görmekten şaşkınız." dedi. " Hayrola şah'ım hangi rüzgar attı sizi buralara?"
Alpaslan, " Söyleyeceklerimi bir haberciden değil benden duymanı istedim." dedi ve kim olduklarını merak ederek toplaşmaya başlayan halka bakarak, "Şehirde durumlar nasıl?" diye sordu.
" Geçen hafta, Bizans ordusunun buralarda olduğunu duyan birkaç ermeni genci huzursuzluk çıkardılar. Ama onları yakalayıp, falakaya yatırdıktan sonra herşey sakinleşti."
Alpaslan atından inip, " Fazla sert davranarak onları öldürmeyip, iki halk arasında gerginlik yaratmayarak iyi etmişsin." dedi ve Malazgirt komutanının yanına yürüdü.
" Şimdi gelelim vereceğim haberlere. Görünüşe göre; Bizans ordusu şehrinizi kendine hedef seçti ve birkaç güne kadar burada olacak. Sayıları çok olduğundan; eğer kapıları kapatıp, savaşsak bile fazla zorlanmadan surları aşacaklardır. Bu yüzden, burada kalarak boş yere şehitler vermektense Malazgirt'in terkedilmesine karar verdim."
" Ne zaman ayrılacağız?"
" Aileleriniz, çocuklarınız ve sivil halk hemen yola çıkacaklar. Bizde düşmanımız buraya vardıktan sonra onlara bir göz atacağız ve önlerinden çekileceğiz."
Cihangir bey, " O zaman size ve yanınızdakilere dinlenecek bir yer göstereyim ve hemen gidip, hazırlıklara başlayayım." dedi.
Alpaslan, " Senin gelmene gerek yok. Ben şehrin merkezindeki kervansaraya nasıl gidileceğini hatırlıyorum." diye komutanı yoluna gönderdi ve askerlerini yanına katıp, kapının ardındaki meydandan Malazgirt'in temiz ve düzenli sokaklarına doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...