Melik şah, üç arkadaşı ve yanlarındaki izcilerin dağlardan inip, atlarını beşyüz süvarinin görüldüğü yöne sürmeye başlamalarının üzerinden iki gün geçmişti.
Melik şah herhangi bir sürprizle karşılaşmamak için küçük guruplarının etrafına gönderdiği askerlerden sağ taraflarındakinin tozu dumana katarak onlara doğru at koşturduğunu görünce herkesi durdurdu.
Birkaç dakika sonra öncü yanlarına yetişti ve " Ufuktaki tepelerin ardından dumanlar yükseliyor şah'ım." diye rapor etti.
" Yananın ne olduğunu görebildin mi?"
Süvari, " Hayır şah'ım." dedi. " Tek başıma bakmanın tehlikeli olacağını düşünüp, size haber vermeye karar verdim."
Melik şah, " Gidip bir kontrol etmekte fayda var." dedi ve küçük gurup hemen yola koyuldular.
Bir, iki saat etraflarını kolacan ederek at sürdükten sonra ardından dumanlar yükselen kel bir tepeye vardıklarında; dört arkadaş diğerlerini geride bırakıp, yukarıya doğru hareketlendiler ve yarım saat süren zorlu bir tırmanıştan sonra doruğa ulaşıp, aşağıya baktıklarında, tepenin dibinde, yetmiş, seksen haneli bir köyün artık sönmeye yüz tutsada hâlâ buram buram dumanlar tüten evlerini gördüler.
Melik şah gözlerini etrafta gezdirerek, " Köyü her kim ateşe verdiyse hâlâ burada olduklarını zannetmiyorum. Ama yinede tedbirli olalım." dedi.
Böylece, dördü beraber beş, on dakika daha her tarafı dikkatle tarayıp, kimselerin pusuya yatmadığına emin olduktan sonra; Melik şah, " Anlaşılan çoktan ayrılmışlar. Hadi gidip, bir yakından bakalım." diye ayaklandı ve adamlarını geride bıraktıkları yamaca seğirtti.
Bir süre sonra, izcilerle beraber tepenin etrafindan dolaşıp, köyün girişindeki ilk evlere vardıklarında; sokakların kadın ve çocukların cansız bedenleriyle dolu olduğunu gördüler.
Gökbörü karnından mızraklanmış yedi, sekiz yaşlarında bir kız çocuğunu ve yanında cansız yatan köpek eniğini işaret etti.
" Hiç birşeyi sağ bırakmamışlar. Hayvanları bile öldürmüşler."
Atlarını dikkatle cesetlerin etrafindan sürüp, köyün meydanına vardıklarında karşılarındaki manzara dahada kötüleşti. Sağ tarafta, on kadar çakalın aralarında dolaşarak karınlarını doyurdukları elli kadar erkek bedeni vardı ve görünüşe göre; önce elleri ve ayakları bağlanmış, sonrada gözlerinin yaşına bakmaksızın boğazlanmışlardı. Sol tarafta ise üst üste atılmış yüze yakın kadın ve çocuk cansız yatıyordu.
Melik şah kadınların arasında yatan kundaktaki birkaç bebeğin ezilmiş ve parçalanmış başlarından, ayaklarından tutulup, kafa üstü yere çalınarak öldürüldüklerini anladı ve öfkeyle. " Kim böyle bir vicdansızlığı ve hayvanlığı yapabilecek kadar kalpsiz olabilir ki?" diye söylendi.
Bu arada, çakallardan ikisi aralarında paylaşamadıkları bir kemik için kavgaya tutuştular ve karınlarını zavallı insanların gözleri, dudakları ve yumuşak dilleriyle doldurmakla meşgül etraflarındaki birkaç karga zıplayarak önlerinden kaçıştılar.
Gökbörü, " Defolun cenabet yaratıklar. Rahat bırakın garipleri." diye bağırdı.
Ne kargalar, nede çakallar genç adamı umursadılar ve yeniden midelerini doldurmaya başladılar.
Bunun üzerine, Gökbörü öfkeyle atından aşağı atladı ve ellerini havaya kaldırıp, bağırarak leş yiyicileri uzaklaştırmaya çalıştı.
Karınları, kanat çırpıp, uçamayacak kadar dolu kargalar kendi türlerine özgü zıplayışlarla önünden kaçıp, cansız bedenlerden uzaklaşırken; en yakınındaki çakal, korkmak şöyle dursun, ağzında küçük bir çocuğun bacağı, kocaman dişlerini göstererek ona hırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...