Bizans ordusunun Bryennios'un zorlamalarıyla sonunda Sivas'tan ayrılıp, Theidosipolis ( Erzurum) istikametine doğru yola çıkmasının üzerinden tam bir hafta geçmişti.
Roman Diyojen yine her zamanki gibi geç uyanıp, üstünü başını giyindi ve ayak üstü karnını doyurduktan sonra çadırından çıkıp, onu bekleyen Andronikos ve Josef'in yanlarına yürüdü.
" İhtiyar keçi nerede?"
Andronikos, " Sabah orduyla beraber ayrıldı." dedi.
Roman Diyojen, " İyi, bizde hemen yola çıkalım. Çadırlar arkamızdan yetişirler." deyip, atının yanında elleri ve dizleri üzerine çöken seyisinin sırtına basıp,, eğerine yerleşti ve Andronikos ve Josef'te bineklerine tırmandıktan sonra Bizans imparatoru ve iki rum generali, etrafları yaya Varangian'larla çevrili olarak ilerlemeye başladılar.
Kısa bir süre yol aldıktan sonra, Roman Diyojen kilometrelerce önlerindeki Bizans ordusundan kalkan toz bulutunu işaret etti ve gururla, " Şuna bakın. O kadar kalabalık ve kuvvetli bir ordu topladım ki; kaldırdıkları toz bu kadar uzaktan bile görülebiliyor." diye böbürlendi.
" Alpaslan'ın kendi çapulcu takımıyla bu kadar büyük bir orduyu mağlup etmesine imkan yok. Tanrının izniyle, topraklarımızı tehtid eden bu Selçuklu illetini bu sefer temelden yok edeceğiz."
Josef, " Ya Alpaslan ordumuzun haşmetinden korkup, savaşmaktan çekinir ve önümüzden sıvışırsa?" diye sordu.
Roman Diyojen, " Bu sefer elimizden kaçıp, kurtulmalarına imkan yok. Bu defa, eğer gerekirse onları atalarının anavatanı orta Asya'ya kadar takip edeceğiz ve savaşa zorlayacağız." dedi.
Böylece, etrafları kuzeyli savaşçılarla çevrili Bizans imparatoru ve iki general aralarında konuşmayı kestiler ve güneş gökyüzünde tırmanıp, tepelerine varıncaya kadar at sürdüler.
Bir süre daha yol aldıktan sonra, terden sırılsıklam olan ve artık sıcağa daha fazla dayanamayacak hale gelen Roman Diyojen, biraz ilerilerindeki bir kayalığı işaret etti ve " Şunun gölgesinde biraz dinlensek iyi olacak." dedi.
Kayalara doğru ilerlerlerken; Andronikos yaz güneşinin yakıp kavurduğu, üzerinde susuzluktan kuruyan otlardan başka hemen hemen hiçbirşeyin yetişmediği çorak araziye bakarak cebinden çıkardığı bir mendille terini kuruladı ve ufuktan yanlarına doğru yaklaşan toz bulutunu farkedip, " Birileri geliyor." dedi.
Roman Diyojen, " Bunlar Selçuklu akıncıları olmasın." diye telaşlandı.
Andronikos'un " Zannetmem. Ana ordunun olduğu yönden geliyorlar." demesine firsat kalmadan Varangian'ların lideri adamlarına imparatorun etrafinda etten duvar ördürdü ve kendiside koşup, aralarına katıldı.
Roman Diyojen korumalarının disiplininden etkilenerek, " Şu kuzey ırklarına hayranlık duymamak elde değil. Birine bir kere hizmet sözü ettilermi; o adamı ölünceye kadar canları pahasına korumaya hazırlar. Şunlara bakın. Nasılda sorgusuz sualsiz benim için tehlikeye atılmaya hazırlar." dedi.
Andronikos acı acı, " Bunu benden iyi hiç kimse bilemez." diye düşündü.
Son birkaç yıl içinde, Varangian'lara imparatoru öldürmeleri için kaç kere rüşvet önermiş. Hâtta, casusları aracılığıyla ailesi olanları tehtid etmeye bile çalışmıştı. Ama, kuzeyliler başkentin içinde herkesten ayrı yaşadıkları için tehtidlerine ve rüşvet önerilerine aldırış etmeyip gülüp, geçmişler. Hâtta, eğer ailelerine birşey yapmak isteyen birileri varsa; nerede yaşadıklarının bilindiğini ve gelip her isteyenin onlara zarar vermeye çalışabileceğini söyleyip, ona meydan okumuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Ficção HistóricaMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...