Rossel önlerinden ufka kadar uzanan bozkıra bakarak; tam tepelerindeki güneşin kavurucu sıcağı yüzünden alnından akan ve gözlerini yakan ter damlalarını kolunun paçasına silip, " Birde, bu, yazın cehennem gibi yanan, kışın ise insanın kemiklerini donduracak kadar soğuk olan topraklar için savaşıp, birbirlerini öldürüyorlar." diye mırıldandı.
O an, serin, yağmuru bol ve yemyeşil kuzey Fransa'yı özlediğini hissetti ve " Alsınlar bu sıcak memleketlerini kıçlarına soksunlar." diye düşünerek adamlarına, " Kıçınızı biraz oynatın! Böyle yol almaya devam edersek bu uğursuz yerden hiçbir zaman ayrılamayacağız!" diye bağırdı.
Askerler gayretlerini arttırıp, biraz daha hızlanırlarken; Rossel'in sağ kolu William, bineğini Norman dükünün yanına yanaştırdı ve " Yağmalara ne zaman başlayacağız?" diye sordu.
" Tedbiri hemen elden bırakmak olmaz. Bir, iki gün daha etrafı kolacan edelim. İzlenmediğimize iyice emin olduktan sonra Bizans köy ve kasabalarını zenginliklerinden kurtarmaya başlarız."
William, " Adamlar sabırsızlanmaya başladılar," dedi " Eğer yakın zamanda ellerine biraz para geçmezse isyan edeceklerinden korkuyorum."
Rossel, " Söyle onlara sabretsinler!" diye terslendi." Ceplerinde birkaç kuruş eksik memlekete dönebilmek, hayatlarını bu uğursuz yerde bok yere kaybederek hiç gidememekten daha iyidir!"
William, Rossel'i " Ben sadece askerlerin morallerinin bozuk olduğunu ve bu konuda bir şeyler yapmamız gerektiğini size iletiyorum." diye sakinleştirmeye çalıştı.
Sağ kolunu gereksiz yere azarladığını anlayan Rossel öfkesini yatışmaya zorladı ve " Belkide gereğinden daha fazla tedbirli davranıyorum." diye düşündü.
" Adamlara, karşımıza çıkacak ilk köy veya kasabayı talan edeceğimiz haberini yay."
Böylece, yağmalara yeniden başlanacağı haberi Norman'lar arasında çabucak yayıldı ve keyifleri yerine gelen askerler neşe içinde bütün gün yollarına devam ettiler. Vakit akşama yaklaşmaya başladığındada; geceyi, kazara buldukları küçük bir akarsuyun yakınında geçirmeye karar verdiler ve kağnılarından çadırlarını indirip, kamp hazırlıklarına başladılar.
Rossel kendi çadırı hazır olur olmaz atından inip, içeri yürüdü ve arkasından onu takip eden yaverinin yardımıyla üzerindekileri çıkarıp, zırhını, temizlenmesi için ona bıraktıktan sonra yeniden dışarı çıktı. Bir süre etrafta aylak aylak dolaşan adamlarını seyrettikten sonra hiç kimsenin nöbet tutmak için kampın etrafina gitmediğini gördü ve en yakınındaki subaya, " Bir an önce asker seçip, onları kampın etrafına göndermezsen sırtındaki deriyi kırbaçla yüzüp, seni farelere yedireceğim!" diye hırladı.
Rossel'in boşa tehtid savurmadığını ve dediğini yapacağını bilen adam telaşla en yakınından birkaç kişiye. " Sen! sen! sen! Çabuk nöbete!" dedi ve Norman dükünün yanından sıvıştı.
Rossel silahlarıyla kampın dışına koşuşturan askerlerin arkasından bir süre baktıktan sonra
yeniden çadırına döndü ve zırhını yanında taşıdığı bir torba kumla parlatmaya çalışan yavere dışarı çıkmasını söyledi. Genç asker ortadan kaybolduktan sonra Konstantinopol'da çok büyük paralar ödeyerek temin ettiği haritaları saklı oldukları yerden çıkarıp, ortadaki masaya yaydı ve Antakya'ya varmak için izleyecekleri yola karar vermeye çalıştı.
Beş dakika kadar sonra dışarıdan birileri, " Yemeğiniz hazır efendim." diye seslendi.
Rossel, " Biraz bekle." dedi ve düşündüğü güzergahı parmağıyla izledi. Yolları üzerinde, içlerinde askeri garnizon olmayan otuz kadar yağmalanabilecek köy ve kasaba olduğunu sayıncada gevrek gevrek güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...