Dük Rossel, ellerindeki baltalarla kan ter içinde karşılarındaki kapıyı parçalamaya çalışan adamlarını seyrederken son birkaç ayda olanları düşündü.
Normandiya'daki şatosunda oturmuş, kara kara birkaç yıl önce Sicilya müslümanlarından yağmaladıkları servetin bitmek üzere olduğunu ve alıştığı lüks hayatı devam ettirebilmesi için gereken parayı nereden bulacağını düşünürken; yakın zamanda hristiyanlığın kalbi Roma'ya giden adamlarından biri dört nala şatosunun kapısından koşturup, ona son zamanlarda duyduğu en güzel haberi iletmişti.
Habere göre; Bizans imparatoru Roman Diyojen uzun zamandır sınırlarını tehtid eden göçebe türklere karşı Avrupa krallarından yardım istiyordu.
Rossel, daha önce Anadolu'nun zenginliklerini duyduğundan; oraya giderse yağmalayabileceği kasaba ve şehirlerdeki servetin ona bir ömür boyu yeteceğini düşünmüş ve Bizansın yardım isteğinin kaçırılmayacak kadar iyi bir firsat olduğuna karar vermiş. Haberin doğru olup, olmadığını bile kontrol etmeden hemen kolları sıvamış ve emri altındaki toprakların her köşesine haberciler gönderip, döğüşebilecek bütün şovalyelerin en kısa zamanda şatosuna gelmesini emretmişti.
Birkaç hafta sonrada beşyüz kadar adamı toplandığında hiç vakit kaybetmeden yola çıkmışlar. Geçtikleri her yerde yağma, tecavüz ve cinayet işleyerek, arkalarında yaptıklarını kimseye anlatacak tek bir şahit bile bırakmadan iki ay yol alarak Konstantinopol'un kapılarına varmışlardı.
Bir hafta kadar şehrin dışında bekletildikten sonra içeri kabul edildiklerinde; Rossel, Roman Diyojen'in huzuruna kabul edilmeyi arzetmiş ama bu isteği kabul görmemişti. Konstantinopol'dada bir süre bekletildikten sonra, kendisini Byrennios diye bir generalin huzurunda bulmuş ve adamlarıyla beraber Selçuklu'lara karşı Bizans'a yardım isteğini ona iletmiş. Rum generalde, söylediklerini İmparatora ileteceğini ve Roman Diyojen'in cevabını alır almaz onu haberdar edeceğini söylemişti.
Böylece aradan neredeyse bir buçuk ay geçtikten sonrada, dün akşam üzeri Bryennios artık sabırsızlanmaya başlayan Norman dükünü huzuruna çağırtmış ve sonunda Roman Diyojen'in sefere katılmalarına karşı çıkmadığı haberini iletmişti.
Bunun üzerine Rossel'de ertesi sabah şafakla şovalyelerini bir araya toplamış ve sonunda izini kopardıkları müjdesini vermeye hazırlanırken; komutanlarından biri, ona " Şehir dışına eğlenmeye çıkan üç askerlerinin kampa geri dönmediklerini." söylemişti.
Rossel, subaya, " Adamların nereye gittiklerini bilip, bilmediğini?" sormuş ve " Kayıp askerlerin başkente bir, iki saatlik mesafede yiyecekleri ve fahişeleriyle ünlü bir hana gittikleri." cevabını alıncada. Hem biraz at binip, egzersiz yapmak, hemde eğer han gerçekten iyiyse sefere çıkmadan önce felekten bir gece çalmak için; yola, kendisininde katılacağı bir arama partisi çıkarmaya karar vermişti.
Birkaç saat sonrada hana varıp, arkadaşlarını sorduklarındada; herkesin beti benzi atıp, elleri ayakları birbirine dolaşınca askerlerin başlarına kötü birşeyler geldiğini anlayarak hancıyı yakalamış ve yaka paça içeri sokmuşlar. Müşterileri tekme tokat defedip, kapıları kilitledikten sonra, tombul adamı bir masanın üstüne yatırıp, ellerini ve ayaklarını bağlamışlar ve handa çalışan herkesi bir araya toplayıp, kayıp olan Norman şovalyeleri hakkında birşeyler bilip, bilmediklerini sorduklarında kimseden cevap alamayınca hancıya işkence hazırlıklarına başlamışlardı.
O ana kadar çok cesur görünen hancı, Rossel elinde bıçakla yanına yaklaşmaya başlayınca bülbül kesilmiş ve " Dört yabancının ortalıkta hiç bir sebep yokken kızlarla eğlenen üç Norman'ın odasına daldıklarını ve onları öldürdükten sonra kaçıp, kayıplara karıştıklarını söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historische RomaneMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...