7. BİZANS ELÇİSİ.

84 7 0
                                    



Ertesi sabah günün ilk ışıklarıyla hepsi uyanıp, küllenen kamp ateşini yeniden canlandırdılar. Akşamdan arta kalan geyik etlerini yeniden çıtır çıtır yanmaya başlayan ateşin üzerinde ısıtıp, karınlarını doyurduktan sonra atlarını koşumlayıp, yola koyuldular ve bir süre sonra otlaklara götürülen onbinlerce atla karşılaşmaya başladılar.

Birkaç saat daha at sürüp, Selçuklu kampına vardıklarında; Melik şahın yanındaki Ragnar, çadırların arasında kimi talim eden, kimi karınlarını doyuran, kimileriyse silah ve zırhlarını onarmakla uğraşan askerlere bakarak kafasında kabaca bir hesap yaptı ve " Gördüğüm kadarıyla kampta askerlerin sayısından katlarca çok at var. Neden?' diye sordu.

Melik şah, " Selçuklu ordusu seferdeyken her cengaverin en az dört, beş ata ihtiyacı olduğu için." diye cevap verdi.

" Niye her savaşçının o kadar ata ihtiyacı olsun ki? Her süvariye bir at yeterli değilmi?"

Melik şah," Selçuklu ordusunun en önemli silahı hızı olduğu için. Eğer her süvarinin sadece bir bineği olsaydı; ordu bir günde yüze yakın kilometre yol kattedemez ve düşmanlarının karşısına aniden çıkarak onları şaşırtamazdı." dedi ve kuzeyli savaşçının hâlâ ona bön bön baktığını görünce açıklamaya girişti.

" Bak şimdi. Ordu hareket halindeyken; her süvari yedek bineklerini, yularlarının bağlandığı bir halatla arkasından çeker. Bindiği at üzerinde taşıdığı binicinin ve silahların ağırlığından yorulup, yavaşlamaya başlayınca; süvari ardında yüksüz koşan diri atlardan birini yanına çekip, aşağı inmeden bineğinin sırtından diri yedek atın üzerine atlar ve atların hepsini bu şekilde kullanarak bütün gün boyunca durmasına gerek kalmadan yol alabilir."

Ragnar gözlerini kapatıp, başını sanki kafasının içindeki hayali süvariler at değiştiriyormuş gibi bir sağa, bir sola, bir aşağı ve bir yukarı sallayıp, Melik şah'ın açıklamasını zihninde canlandırdı ve gözlerini açıp, yüzünde beliren kocaman bir gülümsemeyle, " Şimdi anladım! Yedek atlar ordunun hiç durmadan uzun mesafeleri kattedebilmesini sağlıyor." dedi ve Melik şah, " Bende öyle demedim mi?" demeye hazırlanırken; " Peki bir at dinlendirilmeden ne kadar süre koşturulabilir?" diye sordu.

" Eğer dört nala kaldırılmadan yoluna tırısta devam ettirilirse üç, dört saat dayanabilir."

Ragnar, " Bu, normalden daha küçük atlar üç, dört saat tırısa dayanabiliyorlarmı?" diye hayret etti.

Melik şah, " Bu hayvanlar bozkır soyundan. Bir avuç yem ve bir yudum suyla saatlerce yol alabilmeleri için yetiştirilip, eğitilen özel bir ırk." diye açıkladı.

Ragnar merakla, " Peki nasıl yetiştiriliyorlar?" diye sordu.

Melik şah, " İlk olarak sadece dayanıklı kısrak ve aygırların çiftleşmelerine izin verilir. Daha sonra yeni doğan taylar sütten kesilene kadar beklenip, analarından ayırılırlar ve her hafta yemleri ve suları yavaş yavaş azaltılarak saatlerce koşturulurlar. Bir, iki ayın sonunda eğer taylar açlıktan ve susuzluktan çatlamazlarsa yeterince dayanıklı olduklarına karar verilir ve ondan sonrada savaş için egitilmeye başlanırlar." diye cevap verdikten sonra önlerinden uzaklaşmaya başlayan Alpaslan ve diğer süvarilere yetişmek için atını topukladı.

Küçük gurup tam Selçuklu kampının en dışındaki çadırlara ulaşmıştı ki; bir süvari dolu dizgin yanlarına yaklaştı ve bineğini Alpaslan'ın yanında durdurup, fiyakalı bir selam çaktıktan sonra, " Sizi gökte ararken yerde buldum Şah'ım. Nizam ül Mülk sizi bulup, kampa geri getirmem için beni görevlendirdi. Önemli haberleri varmış." dedi.

MALAZGİRTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin