( YAKLAŞIK BİR AY SONRA.)
Roman Diyojen sarayını hipodrom'a bağlayan gizli koridordan yürüyüp, doğu kısmında yer alan özel locasına girdiğinde; kenarda bekleyen muhafızlar bayraklarla süslü borazanlarını ağızlarına götürüp, uzun uzun öttürerek yolunu gözleyen halka Bizans imparatorunun sonunda vardığını bildirdiler ve yarışların başlaması için sabırsızlanan yüzbin ağızdan yeri göğü inleten sevinç nidaları yükseldi.
Roman Diyojen, sadece biraz önce yürüdüğü gizli koridordan ulaşılabilen locanın koşu pistine bakan alçak duvarına yürüyüp, elini kaldırarak halkı selamladı ve parkurun yüksek duvarlarının hemen kenarında, şehrin soylularına ayrılan ve alınıp, satılamayan, ancak babadan oğula miras kalan localara baktı.
Görünüşe göre, Konstantinopoldaki önemli sayılabilecek herkes bu gün yarışları seyretmek üzere hipodromdaydı.
Sonra, bakışlarını locaların hemen arkasındaki, şehir halkının yarışları seyrettiği tribünlere yükseltti ve gözlerini hıncahınç dolu tribünlerde boydan boya gezdirdi.
Hipodrom her zaman olduğu gibi yine iğne atsan yere düşmeyecek kadar tıka basa doluydu ve yarışmalara katılan mavi, kırmızı, yeşil ve beyaz takımların renklerini giyerek birbirlerinden ayrı oturan taraftarlar kendi takımları lehine tezahurat ediyorlar ve karşı takımların taraftarlarına hakaret ederek laf atıyorlardı.
Bu dört takım arasında her zaman inanılmaz bir rekabet vardı ve herbirinin taraftarları, takımlarına yapılacak en ufak bir hakarette dahi hakaret edeni sorgu sual etmeksizin öldürecek kadar fanatiktiler. Hatta, bazen bu fanatiklik aşırıya kaçıp, tamamen kontrolden çıkabiliyordu. 532 yılında yapılan yarışlardan sonra, dört taraftar gurubunun birbirlerine girmesiyle Hipodrom'da başlayan Nika ayaklanması şehre taşmış, bir hafta içinde yüzlerce insan öldürülmüş, Hagia Sofia " Aya Sofya" yakılıp, yıkılmış ve kimse evinden dışarı çıkamaz olmuştu. Durumun dahada kötüleşip, şehrin kontrolünden çıkmasından korkan zamanın İmparatoru, muhafızlarını sokaklara salmış ve ayaklanmayı bastırabilmek için önlerine çıkan herkesi öldürmelerini emretmişti.
Ayaklanma, ancak bir ay sonra, şehir halkından otuz bin kişi öldürülüp, Konstantinopol'un bütün sokakları kan gölüne döndürülerek ve dört takımın en fanatik taraftarlarının hepsinin yakalanıp, Aya sofya'nın önünde asılmasıyla kontrol altına alınabilmişti.
Ama Imparatorluk Nika olaylarından dersini almıştı.
Herşey yatıştıktan sonra yapılan bütün yarışlarda; seyirciler tirübinleri doldurduktan sonra kapıların kapatılıp, kitlenmesi ve dışarılarına muhafızlar dikilmesi adet edinilmiş. İçerde çıkan en ufak bir problemde bile, Hipodrom'da konuçlanmış tepeden tırnağa zırhlı ve silahlı bir Varangian bölüğünün aralarına dalıp, önlerine geleni kesip, biçerek taşkınlığın sokaklara sıçraması engellenilmeye başlanmıştı.
Roman Diyojen bu düşünceler içerisindeyken seyircilerin yeri göğü inleten tezahüratlarıyla irkildi ve parkurun sonundaki devasa kapıların açıldığını, her birini dört muhteşem atın çektiği sekiz yarış arabasının üzerlerinde takımlarının renklerini giyen çelimsiz jokeylerle yarış alanına girdiklerini gördü.
Her takımdan iki tane olan yarışçılar, arabalarını dörtyüzelli metre uzunluğunda ve yüzotuz metre genişliğinde, ortasında üçyüz metre boyunca uzanan ve üzeri onlarca heykelle süslü yüksek bir duvar bulunan oval parkura sürüp, hipodromu dolduran kalabalığı selamlayarak seyircilerden üzerlerine yağan çiçek yağmuru altında bir tur atttılar ve başlangıç çizgisinin gerisine dizilip, bakışlarını Bizans imparatoruna çevirerek işaretini beklemeye koyuldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...