3. EDESSA'NIN YARDIM İSTEĞİ.

189 9 1
                                    


Kırklı yaşlarında, başının üstünden seyrelmeye başlayan saçlarını, halk içinde veya generalleriyle toplantıda olduğu her zaman kafasına takılı tacıyla saklamaya çalışan, kendi atının üzerine bile yardımsız çıkamayacak kadar tombul, kocaman kemerli burnu ve içe çökük gözleriyle yüzüne bile bakılamayacak kadar çirkin biri olan Bizans imparatoru Roman Diyojen, devlet işlerinin görüşüldüğü lüks odadaki değerli taşlarla süslü imparatorluk tahtına yürüdü ve generallerine, " Başlayın." dedi.

Böylece ilk sözü General Andronikos aldı ve " Son gelen haberlere göre; Alpaslan yirmibeşbin kişilik bir orduyla Edessa'yı (Urfa) kuşatma altına almış. Şehrin valisi, " Çabuk yardım gönderin. Çok zor durumdayız ve en fazla iki, üç ay dayanabiliriz." diye bir mektup yollamış diye rapor etti.

Uzun boylu, sıska ve hafif kambur General Andronikos, Roman Diyojen'in darbe yaparak yerine geçtiği bir önceki Bizans imparatorunun yeğeniydi. Ordudaki rütbesini iyi bir asker olmasına değil, çok zengin olan ailesinin Roman Diyojen'e duyurmadan yüksek makamlara yedirdikleri rüşvetlere borçluydu. Roman Diyojen'den hiç hoşlanmadığını, eline geçen her fırsatta İmparatorun kuyusunu kazdığını, bu amaç uğruna kurduğu ajan ağıyla onu destekleyen soylulara suikastlar düzenletip, sayılarını azaltarak, eline geçen ilk fırsatta onu devirme planları yaptığını Roman Diyojen hariç saraydaki herkes biliyordu.

Andronikos'un hemen yanında duran, Bizans askerlerinin sevgilisi General Bryennios, " Bu böyle devam edemez majesteleri. Artık Selçuklu'lara hadlerini bildirmemizin zamanı geldide geçiyor bile." diye lafa girdi.

Roman Diyojen ondan en az on yaş büyük olmasına rağmen ondan daha genç görünen. Askeri seferlerde pişmiş zayıf, fakat kuvvetli bir bedeni olan. Üzerine giydiği kısa kollu Bizans togasının açıkta bıraktığı kolları, hayatı boyunca girdiği çatışmaların hatırası onlarca yarayla dolu. Askeri bir deha olmasada, savaş esnasında yerinde ve zamanında verdiği kararlarla bilinen. Öbür Bizans generallerin aksine her zaman ön saflarda döğüştüğü için cesaretinden dolayı askerler arasında sevilip, sayılan Bryennios'a bakarak ne yapacağına karar vermek için düşüncelere daldı.

Son üç yıldır Selçuklu'lara karşı birini Andronikos'un, diğerini ise Bryennios'un yönettiği iki sefere çıkılmıştı.

İlk seferde Selçuklular, İconium'u (Konya) fethedecekken ordu şehre yetişip, onlara meydan okumuş. Ama düşmanları, iyi hazırlanmış ve tam teçhizatli Bizans ordusuyla savaşmaktansa geri çekilmeyi tercih etmişlerdi. Ertesi yıl ise, iki ordu Ceaserea (Kayseri) yakınlarında yine karşı karşıya gelmiş, Selçuklu'lar, Bizans ordusuyla savaşmaktansa, yine önlerinden kendi topraklarına kaçmışlardı.

" Alpaslan, Edessa gibi stratejik önemi olmayan bir şehri niçin kuşatmış ki?"

Andronikos," Elimizdeki bilgilere göre, şehir halkının çoğunluğunu oluşturan ermeniler sınırı geçip, birkaç Selçuklu obasına saldırmışlar. Alpaslan'da Edessa'dan topraklarına yapılan saldırılara bir son vermek için şehri almaya karar vermiş." diye cevap verdi.

Küçük yaşta Bizans ordusuna katılan ve oda zengin ailesi nedeniyle orduda çabucak yükselerek generallik rütbesine erişen. Zor anlarda ve baskı altında kendi kendine kararlar veremeyen bir general olsada, asker kaybına bakmaksızın, aldığı emirleri ne pahasına olursa olsun yerine getiren bir general olarak bilinen, herkesin kısaca " Josef." diye çağırdığı ermeni asıllı general Josef Tarchaneiotes'ta söze girdi ve " Zaten bu yıl Selçuklu'ların üzerine gidip, işlerini bitirmeyi düşünüyorduk. Edessa düşmeden orduyu erken toplamak ve yardımlarına yetişmek için hiç şansımız yokmu?" diye sordu.

Andronikos, " Ne yazıkki imkansız." diye cevap verdi. " Askerlerin toparlanıp, yola çıkmaya hazır olması en az iki ay sürer. "

Roman Diyojen karamsarca, " Yani Edessa düşerken, biz hiçbirşey yapmadan oturup, bekleyecekmiyiz? Yokmu yapabilecegimiz hiçbir şey?" diye sordu.

Söyleyecek söz bulamayan General Bryennios ve General Josef önce birbirlerine, sonrada Roman Diyojen'e bakıp, başlarını önlerine indirirken; Andronikos, " Benim aklımda bir fikir var. Ama bilmem haşmetmeap beğenirlermi?" diye atıldı.

Bizans imparatoru, " Söyleyin. Eğer akla yatkın iyi bir planınız varsa elbette gereğini düşünürüz." dedi.

Rum general hemen söze girip, " Alpaslan'a barış önerelim." dedi ve elini Selçuklularla barış yapılmasına tamamen karşı olduğunu bildiği ve önerisine itiraz etmeye hazırlanan Bryennios'a doğru kaldırıp, yaşlı generale sözlerini bitirmesine fırsat vermesini işaret etti.

" Alpaslan'ın şu anda bizimle alıp, veremediği yok. Onun asıl derdi gittikçe güçlenmeye başlayan Fatimilerle. Alpaslan, eğer bizimle uğraşa girerse çok sayıda asker kaybedip, zayıf düşeceğinden ve onların saldırısına uğrayacağından korkuyor. Son iki seferimizdede bu sebepten dolayı savaşmayıp, önümüzden çekildi. Eğer, biz Selçuklulara bir heyet gönderip, Edessa'yı rahat bırakmaları koşuluyla onlara iki yıllık bir barış önerir ve anlaşmayı tatlandırmak için birazda altın sözü verirsek bu teklifin üzerine hiç düşünmeden atlayacaktır."

Byrennios," Ben barış fikrine karşıyım." diye araya girdi.

" Selçuklu'ların bizim topraklarımız olan Anadolu'da gözleri olduğunu biliyoruz ve bu sebepten dolayı eninde sonunda kozlarımızı paylaşmak zorunda kalacağız. Onlara bir, iki yıllık sulh önermek sadece dahada güçlenmelerini sağlar ve eğer Selçuklu'ların kuvvetlenmelerine izin verirsek onları bir daha hiç yenemeyebiliriz. Bence eninde sonunda olacak savaşı geciktirmektense, bu yıl zayıflarken üzerlerine gitmeli ve işlerini bitirmeliyiz."

Andronikos yaşlı generalin sözlerini kesmesine öfkelensede belli etmemeye çalışarak yumuşak bir ses tonuyla, " Lafımı bitirmeme izin vermediniz." dedi.

" Bende Selçuklu'larla gerçekten barış yapmak istemiyorum ve sizinde dediğiniz gibi bu yıl işlerinin bitirilmesi gerektiğine katılıyorum. Sulh teklifi sadece Edessa'yı kurtarabilmek, ordumuzu toparlayabilmemiz için zaman kazanabilmek ve Alpaslan dikkatini Fatimilere verdiği zaman onu apansız yakalayabilmek için bir şaşırtmaca."

General Josef, " Yani onları kandıracağız ve hiç beklemedikleri bir anda nakavt edeceğiz." diye güldü. " Güzel fikir."

General Byrennios biraz düşündü ve " Pek mertçe bir plan değil ama Edessa'yı kurtarmak için başka bir yol göremiyorum." diye Andronikos'un planını onayladı.

Roman Diyojen, " Ordu elçiler Alpaslan'a gidip, dönünceye kadar toparlanabilirmi?" diye sordu.

Toplantıya gelmeden önce gerekli bilgileri adamlarından öğrenen Andronikos, " Elbette Haşmetmeap." dedi.

" Şu anda yirmibeşbin profosyönel piyade şehrin dışındaki kışlada hazır. Bir, iki ay içinde Konstantinopol'un etrafindaki garnizonlarda konuçlanmış ermeni, gürcü ve bulgar paralı askerleride topladıktan sonra, yedi ila onbin arası Peçenek ve Kuman süvarisinide yanımıza katarak yola çıkabiliriz. Sonrada, yakınından geçeceğimiz şehirlerinde bize takviye vereceğini ön görürsek sayımız her geçen gün artacaktır. Sizinde bildiğiniz gibi, bir süre önce Antakya dükünden, Selçuklu'lara karşı harekete geçtiğimiz taktirde destek sözü almıştık. Elçiler yola çıkmadan onada haber gönderirsek; Antakya dükü adamlarıyla beraber bizimle yolda buluşacaktır. Ayrıca, Avrupa'ya gönderdiğimiz Selçuklulara karşı yardım istekleride sonunda meyvelerini vermeye başladı. Bir süre önce beşyüz kadar Norman şovalyesi başkente varmışlar ve Bizans ordusuna katılmak istediklerini general Bryennios'a beyan etmişler."

Roman Diyojen kafasında kabaca bir hesap yaptıktan sonra, " Yani, Selçuklu'ların karşısına çıktığımızda; orduda Alpaslan'ın, Edessa'yı kuşatan askerlerinin iki katı asker olacak." diye düşündü ve Andronikos'un planı kafasına yattı.

" Elçi olarak kimi göndermemizi önerirsiniz?"

Andronikos, " Eğer müsâade ederseniz ben gitmek istiyorum." dedi.


MALAZGİRTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin