Bryennios yanına gelip, " İmparator bu akşam sizi görmek istiyor." dediğinde ne için olduğunu merak edip, biraz endişelenen Rossel karanlık çökerken yola düştü ve Roman Diyojen'in çadınına doğru yürümeye başladı. Kampta ilerlerken etraftaki birkaç askerden, " Bu akşam Basilikes'in aralarına katılması şerefine bir ziyafet verildiğini." duyunca endişeleri dağıldı ve Roman Diyojen'in onu şölene katılması için yanına çağırdığını düşünerek artık iyileşmeye başlayan yaralı bacağının el verdiğince hızlı yoluna devam etti ve önüne vardığı imparatorluk çadırına yürüdü.
Kapıdaki nöbetçiler hemen mızraklarını çatıp, Norman dükünü, " İçeri çağırılıncaya kadar bekleyeceksiniz." diye durdurdular.
Böylece, Rossel bir aşağı, bir yukarı volta atarak beklemeye başladı ve on adım ötesine kurulu açık hava mutfağında pişirilip, çadıra gönderilen binbir çeşit yemeğin mis gibi kokusu ona açlığını hatırlattı. Gittikçe sabırsızlanmaya başlayarak, " Ne zaman içeri çağrılacağım?" diye merak ederken zaman ilerleyip, aradan bir, iki saat geçti ve arap ülkelerinden gelen, daha önce metihlerini duyduğu ama görmeye şansı olmadığı rakkaselerin müzik eşliğinde ellerine taktıkları zillerle dansa başladıklarını duyunca içinden, " Şu anda çadırda olmak için neler vermezdim." diye geçirerek kapıya yürüdü ve muhafizlardan birine, " İmparator hazretleri burada olduğumu biliyorlar değil mi?" diye sordu.
Nöbetçi küçümseyen bir edayla Norman dükünü, " Siz buraya varır varmaz geldiğiniz Roman Diyojen'e iletildi." diye yanıtladı.
Rossel, " Madem burada olduğumu biliyor. Neden hâlâ beni bekletiyor?" diye sordu.
Muhafız, " Ben orasını bilemem. Benim işim kapıyı kollamak." diye lafı kesip attı.
Nöbetçiyle bir yere varamayacağını anlayan Rossel gözlerini kapıya dikti ve her açıldığında dışarı çıkan veya içeri giren uşakların bedenlerinin arasından; neredeyse çırılçıplak, esmer tenli dansözlerin çalınan müziğin eşliğinde vucutlarını yılanlar gibi kıvırarak dans ettiklerini gördü ve böyle bir gösteriyi kaçırdığı için şansına küfretti.
***
Basilikes onuruna verilen şölen saatlerdir devam ediyordu.
Roman Diyojen ziyafete sadece Antakya dükü ve Bizans ordusundaki en yüksek rütbeli generallerini davet ettiği için çadırda onların haricinde on kadar Varangian, yiyecek ve içecek getirip, servis yapan uşaklar, müzisyenler ve rakkaseler vardı. İmparator ve generalleri, müzisyenlerin ve dansözlerin rahat hareket edebilmesi için ortası boş bırakılan çadırın kenarına yarım daire şeklinde yerleştirilmiş geniş kanepelerde dirsekleri üzerine uzanmış, önlerindeki alçak sehbalardaki yiyecek dolu tabaklardan karınlarını doyuruyor ve ellerindeki şarap dolu kadehlerden yavaş yavaş içkilerini yudumluyorlardı.
Roman Diyojen dans etmeye başladığından beri ona göz süzen, tepeden tırnağa ter içinde esmer tenli, balık etli dansözü keserek ağzına kadar dolu şarap kadehini bir dikişte boğazından aşağıya boşattı ve bardağını yeniden doldurmak için yanına yaklaşan hadım uşağa, " Şölen bittikten sonra şunu yanıma gönder." dedi.
Uşak, " Emredersiniz Haşmetmeap." diye fısıldayıp, Bizans imparatorunun yanından uzaklaşırken müzisyenler çaldıkları melodiyi bitirdiler ve onbeş dakikadır hiç durmadan dans eden, ter içindeki vücutları içerde yanan mumların ışığında yağlanmış gibi parlayan arap asıllı kızlar yerlere kadar eğilerek Roman Diyojen, Basilikes ve generallerine selam verip, çadırın yan kapılarından birinden dışarıya çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...