Melik şah, Ragnar ve Sökmen, Bizans devriyesiyle karşılaşmalarından iki gün sonra, ana Selçuklu ordusuna yeniden katılmadan önce felekten bir gece çalmaya karar vererek en yakındaki, eğlence yerleriyle ünlü Malazgirt'e yollanmış ve bütün sabah at sürdükten sonra öğleden biraz önce şehre varmışlar. Tanınmaktan korktukları için yüzlerini saklayarak, tüccarlar ve çiftçilerin arasına karışıp, onlar için açılan kapılardan içeri girmişler. Atlarını ilk gördükleri ağıla bırakıp, seyislerin eline biraz para tutuşturduktan sonra birkaç saat gezinip, etrafa bakınmışlar ve karınları acıkmaya başlayınca birilerine en iyi hanın nerede olduğunu sormuşlar. Beş, on dakika daha sokaklarda yürüdükten sonra adamın tarif ettigi yeri bulup, içeri girmiş ve kendilerini sağına, soluna birkaç masanın serpiştirilmiş oldugu kalabalık, küçük ama temiz bir mekanda bulmuşlar. Alışkanlıktan, sırtlarını sağlama vermek için en köşedeki masaya gidip, oturmuşlar ve şimdide avurtları çökmüş, bir iskelet kadar zayıf hancının yanlarına gelmesini bekliyorlardı.
Sökmen bakışları yanlarına doğru hareketlenen adamda, " Sıskalığına bakılırsa buranın yiyecekleri iyi değil. Bence başka bir yer bulalım." diye fısıldadı.
Ragnar biraz ötelerindeki mutfağın açılan kapısından gelen mis gibi kokuları derin derin içine çekti ve " Benim burnum beni asla yanıltmaz. Burası iyi." dedi.
Melik şah, " Servisimizi yapsın. Yemeğin görünüşünü beğenmezsek çeker gideriz." dedi ve yanlarına gelen mekan sahibine siparişlerini verdi.
Adam bir süre sonra elinde silme dolu bir tepsiyle mutfaktan çıkıp, yanlarına yürürken; biraz ötelerindeki masada oturan ve üzerlerindeki giysilerden ermeni oldukları anlaşılan yedi, sekiz kişi Melik şah ve arkadaşlarını düşmanca kestikten sonra hancıya kendi dillerinde birşeyler söylediler.
Tepesi atan Ragnar hemen, " Ne var? Ne bakıyorsunuz? " diye terslendi ve ayağa kalkmaya hazırlandı.
Melik şah, " Sakin ol. Bu bir Selçuklu şehri ve buraya sağa sola sataşmaya değil, yemek yeyip, biraz eğlenmeye geldik." diye arkadaşını durdurdu ve kuzeyli savaşçı gözleri hâlâ ötelerindeki masada tekrar yerine çöktü.
Bu arada hancı yanlarına geldi ve taşıdığı tepsiyi önlerine indirip, uzaklaştı.
Mis gibi kokan yiyecek karşısına konur konmaz Ragnar'ın öfkesi hemen dağıldı ve eliyle dumanı tüten kuzu budundan kocaman bir parça koparıp, ağzına attı. Eti keyfini çıkararak çiğneyip, yuttuktan sonrada ağzı kulaklarında, Sökmen'e, " Hmmmmm nefismiş." dedi. " Demekki neymiş? Bir hanın sahibinin tombulluğuna veya zayıflığına bakarak yemekleri hakkında karar vermemek lazımmış. Size burnum beni yanıltmaz demiştim."
Sökmen, " Tamam. Tamam, anladık." dedi ve üç arkadaş sessizce yemeklerini yemeye koyuldular.
Yirmi dakika kadar sonra karınlarını doyurup, arkalarına yaslandıklarında; ermeni masasında oturan ve dilinin sürçmesinden sarhoş oldugu belli olan adamlardan biri onlardan tarafa dönüp, peltek peltek, " Burasıda pis pis at kokmaya başladı." diye sataştı.
Diğer ermeniler üç yoldaşa bakarak gülmeye başladılar.
Sökmen ve Ragnar öfkeden kıpkırmızı kesilerek yerlerinden kalkmaya hazırlanırken; Melik şah arkadaşlarını yeniden durdurdu ve sesini yükseltip, " Bize, ermeni kızları yatakta azgın kısraklar gibi olurlar deyip, duruyorlardı ve buraya gelmeden önce söylenenlerin doğru olup, olmadığını bacılarınızın üzerinde denedik. Kokladığın kızkardeşlerinizin kokusudur." diye cevabı yapıştırdı.
Genç adam sözünü tamamlar tamamlamaz ermenilerin masası karıştı ve öfkeden deliye dönen adamlar ayağa fırladılar.
Hancı ortamın gerildiğini görünce, " Beyler, ben burada bir problem istemiyorum. Gidin derdinizi başka yerde halledin." diye araya girmeye çalıştı. Ama ermenilerden en iri kıyımı adamı hızla itip, yere düşürdü ve " Sen bu işe karışma!" diye bağırarak Melik şah, Sökmen ve Ragnar'a döndü.
" Şu anın zevkini çıkarıp, yeyip, içmenize bakın. Şurda kala kala tadını çıkaracağınız birkaç gününüz kaldı. Roman Diyojen, Bizans ordusuyla buraya geldiğinde alayınızı gebertip, geriye kalanlarınızı orta Asya'daki pire dolu pis çadırlarınıza geri gönderecek."
İri kıyımın hemen arkasındaki ermeni ondan cesaret alarak, " Evet, imparator bizi, nefret ettiğimiz sizden kurtaracak." dedi.
Melik şah sakin sakin, " Sizin pis göçebeler dediğiniz bizler; bizden bu kadar nefret etmeniz için size ne yaptık?" diye sordu. " Eskiden, Bizans boyunduruğu altında ödediğiniz vergilerin ancak yarısını ödüyorsunuz ve dininize, namusunuza karışılmadan bolluk, bereket ve refah içinde yaşıyorsunuz. Bunun içinmi bize kin besliyorsunuz?"
İri kıyım ermeni, Melik şah'ın söylediklerinin doğru olduğunu bildiği halde Selçuklu'lara olan nefreti ağır basarak suratı öfkeden mosmor, " Senin dilin çok uzun! Onu biraz kısaltıp, sana haddini bildirmek gerek!" diye bağırarak üzerine atıldı.
Ama daha iki adım bile atmamıştı ki; Ragnar önünde duran toprak su testisini kaptığı gibi ayağa fırlayıp, iri kıyım ermeninin kafasında parçaladı ve adam baygın yere yığılırken onun yanında duran arkadaşının suratının ortasına okkalı bir kafa indirdi. Kırılan burnundan şarıl şarıl kan boşanan ermeni ellerini yüzüne götürüp, dizleri üzerine çökerken, Ragnar üzerine hamle yapan bir diğerinin karnına çekiç gibi bir yumruk koyup, onuda yere oturtu ve arkadaşlarının akibetini görerek önünden kaçmaya çalışan dördüncüyüde ensesinden tuttuğu gibi yerden kaldırıp iki, üç metre uzağındaki hanın girişine doğru fırlattı.
Kanatlarını ilk sefer kullanmayı öğrenmeye çalışan yavru kuşlar gibi kollarını sallayıp, bağırarak havada uçan ermeni bir, iki saniye sonra büyük bir gürültüyle kapıya yapıştı ve çarpmanın etkisiyle menteşelerinden kurtulan kapı ve üstündeki adamla beraber sokağa düştüler.
Aynı anda, geriye kalan dört ermeni hâlâ burnundan soluyan kuzeylinin önünden kaçıp, çil yavrusu gibi hanın değişik köşelerine dağıldılar ve sarışın dev, " Gelin lan buraya! Sizinle daha işim bitmedi!" diye ardlarına düştü.
Bu arada, oturduğu yerden Ragnar'ın dört adamı haklamasını ve kalanların peşine koşmasını gülerek seyreden Melik şah; Sökmen'in, " Dikkat! Kapıdan gelenler var!" uyarısıyla ayağa fırlayıp, kılıcına asıldı.
Ragnar ve Sökmen'de silahlarına sarılırlarken; dışarıdan bir ses, " Bakın hele. Biz sizi keşifte bilirdik. Meğer öyle diyerek yanımızdan ayrılıp, hanlarda kendinizi eğlendirirmişsiniz." dedi.
Melik şah konuşanı hemen tanıyıp, " Hassiktir!" diye fısıldadı ve şaşkın şaşkın ona bakan arkadaşlarına, " Bizim peder!" deyip, silahlarını indirmelerini işaret etti.
O ara Alpaslan sağında solunda korumaları içeri girdi ve şakayla karışık, " Sizin kulaklarınızı biraz bükmek lazım." dedi.
" Siz hani Bizans'lıları takip ediyordunuz?"
Melik şah utançtan kızararak, " Artık gerek kalmadığına karar verdik ve yanınıza geri dönmeden önce güzel bir yemek yeyip, birkaç yudum birşeyler içelim diye burada durduk." dedi.
Alpaslan yerdeki baygın ve acılar içinde kıvranan adamları işaret etti ve " Hayrola? Kim bunlar? Niye dağıttınız kafalarını?" diye sordu.
Olanların detaylarına girmek istemeyen Melik şah, " Sadece basit bir anlaşmazlık." diye cevap verdi ve saklandıkları köşelere büzülen dört ermeniye," Arkadaşlarınızı alın ve defolun buradan!" dedikten sonra yerdeki devrik taburelerden birini kaldırıp, babasına, " Buyur otur." dedi ve yeniden yerine çökmeye hazırlandı.
Alpaslan, " Şimdi hanlarda harcayacak zamanımız yok. Önce bu sokağın sonundaki kervansaraya yerleşmemiz, sonrada tekrar şehrin ana kapısına gitmemiz lazım." dedi ve " Sizde bizinle geliyorsunuz." diye dışarıya yöneldi.
Bir saat kadar sonra işlerini bitirip, Malazgirt girişine geri döndüklerinde; bohçalarını toplayıp, atlara yüklemiş, kocaları, babaları, yavukluları ve oğullarıyla vedalaşan kadın, çocuk ve ihtiyarlarla karşılaştılar.
Selçuklu şahını gören Cihangir bey hemen yanına yürüyüp, " Emir verdiğiniz an yola düşmeye hazırız." diye rapor etti ve Alpaslan'dan " Daha fazla gecikmenin gereği yok." cevabını alınca kapıda hazır bekleyen nöbetçilere, " AÇIN!" diye emretti.
Böylece çoğunun gözleri yaşlı Malazgirt'in türk halkı şehirden gecenin karanlığına akmaya başladılar ve bir süre sonra yönlerini Bizans'lıların geldiği istikametin tersi olan güney doğuya çevirip, gözden kayboldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...