2.7

10.3K 715 503
                                    

Baş ağrısı göz kapaklarımın arkasında, şakaklarımda, alnımda, kulaklarımda, beynimin tam merkezindeydi. Nöronlarım beni uyandırmak için ellerindeki küçük küreklerle kafamda bir kazı çalışması yürütüyordu. Vücudumu yorgunluktan bir milim kıpırdatamadan gözlerimi açtım. Etraf önce bulanıktı, ardından netleşerek bana idrak şansı verdi.

Sinan'ın evinde, salonunda, koltuğundaydım. Defne kollarımın arasındaydı, başını kalbime doğru koymuş, bacakları bacaklarımın arasına doğru sızıp kendine yeterli alanı sağlamıştı. Kızıl bukleleri boynumdaydı, hafifçe gıdıkladığını fark ettiğimde usulca elimi kaldırıp saçlarını kaldırdım. Uyandırmaktan korkarak derin bir nefes aldım, yine mis gibi kokuyordu. Kokusu ölü bir adamı bile her gün güneşin doğduğuna ikna ederdi.

Baş ağrımı göz ardı etmeye çalışıp nasıl bu hale geldiğimizi düşünmeye kendimi zorladım. Ayakkabılarım hariç tamamen giyiniktim, tuhaf olan Defne'nin de eksiksiz bir şekilde giyinik olmasıydı. Karnına doğru kıvrılan tişörtünden açıkta kalan teni benimkindeydi, çıplak bacakları kotuma sarmalanmıştı, ama sonuç olarak giyinikti ve bir bebek gibi uyuyordu.

Sarhoş olmuş olmalıydım, ne ara olduğunu hatırlamaya çalışırken sanki düz beyaz bir duvarda kapılar arıyordum. Başımı hafifçe kaldırıp yere bakınca boş şarap şişesini fark ettim. Şişenin ağzından damlayanlar krem shaggy halının üzerinde leke bırakmıştı. Ayakkabı lekelerini de fark ettiğimde dişlerimi birbirine bastırıp dudaklarımı araladım. Ayakkabıları çıkarmayı unutacak kadar yorgun bir şekilde girmiştim eve, burası kesindi. 

Birden sıkıştığımı fark ettiğimde dişlerimi sıktım, Defneyi uyandırmak istemiyordum ama tuvalete gitmem gerekiyordu, alkolün bütün gece tuttuğu yükü bir anda balyoz gibi inmiş olmalıydı. Defne'ye önce kollarımı sarıp kenara doğru hafifçe hareket ettirdim. Defne kıpırdanıp mırıldandı, bir saniye sonra eski hareketsiz uykusuna dönmüştü. Kendimi kenara alırken Defne'nin sırtını koltukla buluşturdum. Çok yavaş hareketlerle kollarımı da ayırır ayırmaz acele adımlarımı lavaboya yönlendirmiştim.

İşimi bitirip elimi yüzümü yıkarken suratıma çarpan her soğuk su darbesiyle dün geceden bir flaş patlıyordu. Dans ettiğimizi hatırlamıştım. Ama çalan bir müzik canlanmıyordu. Parmaklarımı sertçe şakaklarıma bastırıp gözlerimi yumdum, mırıldanıyordum. Ben gülünç bir şekilde şarkıyı söylerken Defne kollarımda bana eşlik ediyordu. Sanki dünyanın en güzel melodisini dinliyormuş gibi bir yüzü vardı, bana bakan gözleri cam gibi kafamın içindeydi. Parlak, güzel, bal gözleri. Bin yılımı bu bakışını unutmak için harcasam ölürken baktığım son gözlerde ondan izler ararken bulacaktım kendimi.

Aynada kısık ifademle bakışırken aralık kapıdan önce gözleyen sonra kızıl kafasını masumca içeri uzatan Defne'yi fark ettim. Arkamı dönmeden gülümsediğimde bundan cesaret almış gibi kapıyı aralamıştı.

"Uyanmışsın."

"Seni uyandırmamaya çalıştım ama acildi biraz." dedim kaşlarımı kaldırıp havluyla sakallarımı silerken. İçeri tamamen girip sırtını kapıya yasladı,

"İyi misin? Dün biraz kendinde değildin."

"O yorgunluktan sonra şarap da vurdu herhalde. İyiyim, bir şeyler hazırlayalım ama karnım kazınıyor."

"Ömer? Dün gece bana söylediğin şeyi hatırlıyor musun?" dedi Defne birden. Duraksadım, bir çok şey söylemiş olmalıydım. Ama önemli olan Defne'nin sabah emin olmak isteyeceği kadar ne söylediğimdi.

"Ya ben..." dedim elimi başımın arkasına atıp. "Biraz saçmalamış olabilirim. Kusura bakma. Dansımızı hatırlıyorum ama. Ve saçma şarkı. Özür dilerim buna katlanmak zorunda kalmışsındır."

Bir Deli PeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin