Bu bölüm Defne'den! Tatlış yorumlarınızı eksik etmeyiniz lütfeen.
Ömer'i anlamak zor.
Ömer'e kendimi anlatmak zor.
Ömer'i öpmek kolay.
Ömer'i ellerimle, dudaklarımla keşfetmek kolay.
Güzel adamım dudaklarını boynumda gezdirirken gülümsüyorum. Dişleri arada hafifçe sürtünerek etime baskı yapıyor. Bedenim benim tapınağım, tapınağım Ömer'i ağırlarken içinden ilahiler yükseliyor gibi coşkulu hissediyorum. Bana aç olduğunu bedeninde hissetmek inanılmaz keyifli. Sanki taş kesiliyor gibi oluyor, kasları geriliyor, nefesi dağılıp gidecekmiş gibi kontrole girmeye çalışıyor, dudakları büyüyor, göz bebekleri büyüyor, bir zamanlar benden köşe bucak saklamaya çalıştığı yeri bile aynı tepkiyi gösteriyor. İnsan bedeninin nasıl işlediğini, neye nasıl reaksiyon gösterdiğini bilmiyorum, merak etmiyorum. Ömer'i yaşayarak öğrenmek yetiyor. Zaten başka hiçbir insan umrumda değil.
Elleri nazikçe yüzüme doğru çıkarken bacaklarımın arasındaki beni kapıya mıhlayan dizi ve alt bedeni aynı yumuşaklıkta değil. Bu zıtlık daha da hoşuma gidiyor. Ömer elleriyle yanaklarımı tutup önce üst dudağımı öpüyor, içine çekiyor, sonra onu bırakıp alt dudağıma yönleniyor. Sanki öpmüyor da tanımak istiyor. Diliyle her noktasında gezerken beni tutmasa düşeceğimi sanıyorum. Öpüşü devam ederken elleri saç diplerime kayıyor. Parmak uçlarını saç diplerimde hissediyorum. Benden bir bebek istemediğini bile unutuyorum.
"Defne.. çok isterdim ama burada çok ileriye gidemeyiz. Yanımda şey yok.. Poşet."
Ama bana tekrar hatırlattı, önce ne diyeceğimi bilemeyerek şaşkın bir şekilde gözlerine bakıyorum. Sonra gülümsemeye çalışıyorum, ama ne kadar inandırıcı bir fikrim yok.
"H-ha tabi haklısın. Onsuz olmaz."
Ömer bunu söyledikten sonra endişeli gibiydi, cevabımı duyunca rahatlamış gibi gülüyor. Gülüşü çok güzel, beyaz dişleri göz kırpıyor. Neredeyse canımın yanması kaybolacak gibi oluyor.
"Ama senin için başka planlarım var..." dediğinde önce neyden bahsettiğini pek anlayamıyorum. Yüzüne melül melül baktığımdan olacak, kaşlarını çatıyor. Eli çeneme gidip yukarı kaldırıyor. "Ne oldu?"
"Ben sadece.. çok istediğini sanmıştım, ben de çok özledim. Kendimi burada buldum. Olmaz demene şaşırdım biraz." diyorum ağzımdan ne çıkıyor bilemeden. Ömer iç çekiyor, tutuşu hafifleyince ayaklarım artık yere tam olarak basıyor. Ayakkabı bile giymemişim. Kalın ve uzun ev patiklerime çeviriyorum bakışlarımı. Pembe ve tüylüler. Eteği giymeyi akıl edip normal çorap ve ayakkabıyı nasıl unuttum?
"Daphnem..." diyor Ömer, tekrar çenemi yukarı kaldırıyor, "Nedenleri biliyorsun. Çok da fark etmiyor onun olması ya da olmaması. İnan."
Gözlerimi kısıp dikkatle ona bakıyorum. Sahiden doğru mu söylüyor anlamadım, ama zaten benim dert ettiğim kısım o değil. Tabi Ömer'le aramızda hava kabarcığının bile kalmamasını isterdim, ama yine de mesele o değil. Bunu Ömer'e açıklayabilecek miyim acaba?
"Derse 20 dakika var. Şuradaki lavaboya gidip biraz seni sevebiliriz. Sonra sınıfa gelip benim bitirmemi beklersin. Sonra da eve gideriz. Anlaştık mı?"
Tekrar gülümsemeye çalışıp başımı sallıyorum. Ömer belime doğru sarılıp ellerini arkamdan doluyor, bacaklarımdan sımsıkı kavrayıp kucağına alıyor. Kollarımı boynuna dolayıp ona sarılırken burnumu da saçlarına doğru yaslamayı ihmal etmiyorum. Simsiyah saçları, kıvırcığa kayıyor. Ne kadar zıt benimkilerden. Ama ne kadar tamamlıyor sanki. Birbirine yakışan iki renk daha yoktur kesin. Bir de çok güzel kokuyor sevgilim. Benim için önemli tek kişi o. Onsuz nasıl idare edeceğimi düşündükçe daha sıkı sarılasım geliyor. Keşke sadece bir parçasını almama müsaade etse. Mesela... ne bileyim, bir sitern. Ya da.. onun gibi bir şeydi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deli Peri
Fanfiction"365 gün." Dedi bir sır verirmiş gibi fısıldayarak. "365 gün sonra kendi dünyama döneceğim." "Neden peki, yani niye geldin, niye gidiyorsun?" dedi Ömer de fısıltısına karşılık vererek. Yalnız olmalarına rağmen saklanıyormuş gibi seslerini kısıyorlar...