Defne Ömer'in gözlerinin içine bakarken nefes almıyordu. Ömer'in mimikleri düzdü, hissettikleri sanki o an soğutulmuş, sadece yaşamsal aktivite düzeyine gelmişti.Defne aklının kıyılarını zorladı, ama Ömer'den tek bir yoğun duygu alamıyordu.
"Ben ne dersem diyeyim bildiğini okuyacaksın değil mi?" dedi Ömer kısık bir sesle. Defne dudaklarını aralayıp sessiz bir nefes verdi, belli belirsiz başını sallarken Ömer yutkunup kafasını yana doğru çevirdi, "Seni hiçbir zaman çözemeyeceğim değil mi Defne?"
"Ömer..."
"Belki de en iyisi, bu kadar aynı gözüküp bu kadar farklı olmak hep bizi zorlayan şey olacaktı. Ben bir insanım, sen doğa üstü bir varlıksın. Vicdanın, ahlakın, aşkın bambaşka boyutlarındasın. Bir şarkıyı bambaşka bir notadan başlatmak gibi. Gerisi de başlangıcına göre akıp gidiyor."
Defne kaşlarını çattı, birden her şey çok karmaşıklaşmıştı. Ömer ona doğru bakıyordu, ama sanki görmüyordu. Gözleri aralarındaki boşlukta bir kara delik açıp birazdan kapılıp gidecek gibiydi.
Ömer çözülmek üzere olduğunu hissediyordu, duyguları bir baraj kapısını zorluyordu, aklının duvarları titriyordu, ellerini öne doğru açıp sarılı avcuna baktı. Diğer elini avcuna doğru bastırırken gözlerini kapamıştı.
"Ne yapıyorsun!" haykırışını duyduğunda gözlerini geri açtı. Defne dizleri üzerinde kalkmış dehşetle Ömer'in beyaz sargısına yayılan kırmızılığa bakıyordu. Göz bebekleri büyümüştü, dudakları hafifçe aralanmış, yüzü kasılmıştı.
"Odana git Defne, geç oldu."
"Ben seninle uyumak istiyorum."
"Hayır odanda uyuyacaksın."
"İstemiyorum!"
"Defne beni zorlama."
"Burada kalacağım!" diye sesini yükseltti Defne. Ardından gelen tepkiyi asla beklemiyordu,
"DEFNE ODANA GİT DEDİM!"
Ömer 4 kelimeyi haykırdıktan sonra nefes nefese kalmış gibi derin bir nefes aldı. Göz yuvarlaklarındaki ateşi hissediyordu, dişlerini sıkıyordu, eli sızlıyordu. Defne yerinde sinmişti, birbirine bastırdığı dudaklarının rengi değişmişti. Bal gözleri biriken yaşlarla ıslak bakıyordu. Dudak kenarları aşağı doğru büküldü, burnundan derin bir nefes alıp ağır hareketlerle yataktan kalkarken çıt çıkarmamıştı.
Odadan çıkıp kapıyı çektiğinde Ömer kendini yastığa bıraktı. Kara gözlerinden yaşlar sızdığında avcunu yatağa doğru bastırdı. Ağlamayı bir zayıflık olarak görmüyordu, çaresizlik zayıflıktı. Çaresizlikten ağlamak fırtınada narin bir yaprak olmaktı. Savrulduğunu hissediyordu Ömer, nereye gitse yer bulamayacaktı, nereye gittiğini bilmiyordu, az önce nerede olduğunu, az sonra nerede olacağını bilmiyordu. Tek bildiği her an parçalanacak gibi hissettiğiydi genç adamın.
***
Defne sabah olduğunda odasından çıkmamıştı, kahvaltıya gitmesi gerekiyordu, ama odadan adımını atıp mutfağa gitmek, Ömer'in karşısına oturmak, hiçbir şey olmamış gibi yumurtasını kaşıklayıp Ömer'in ona ekmekli çikolata hazırlamasını izlemek istemiyordu. Düşündükçe gözlerinin sulandığını hissetti. Kucağındaki kediyi sıkıp kafasını yastığa gömerken boğuk bir sesle inledi. Gittikçe daha çok acıkıyordu, ama içinde öyle kocaman sıkıntılar vardı ki değil yemek yemek, nefes almak çok zordu. Dün Ömer'in yanında uyumak istemişti, ama Ömer bunu çok keskin bir dille reddettiğinde bir daha asla onunla uyuyamayacağını düşünmüştü. Bu duygu peri kalbini öyle tutmuştu ki nabzı yavaşlamış, kafası bulanmış, saçlarının rengi bile solmuştu. Bir elini saçlarına götürüp baktı, kesin solmuştu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deli Peri
Fanfiction"365 gün." Dedi bir sır verirmiş gibi fısıldayarak. "365 gün sonra kendi dünyama döneceğim." "Neden peki, yani niye geldin, niye gidiyorsun?" dedi Ömer de fısıltısına karşılık vererek. Yalnız olmalarına rağmen saklanıyormuş gibi seslerini kısıyorlar...