Şarkı: Do you feel it (bölüm ruhuna da nasıl uyuyor ha!)
AYLAR SONRA
Ömer gözlerini açtığı ilk anda rüyasında ağladığını fark etmişti. Gözleri nemliydi, çektiği burnu akmaktan son anda kurtulmuştu sanki. Başını göğsüne doğru indirip sımsıkı bedenine dolanan kadına baktı. Mayısın erkenden doğdurduğu güneş dışarıyı aydınlığa boğmuştu. Açık pencereden esen rüzgar çıplak göğsüne vurduğunda terlediğini anladı. Kollarındaki kadını nazikçe kendinden ayırıp ince örtüyü bedenine çekti. Yataktan sarkıttığı ayaklarını zeminle birleştirip iki eliyle yüzünü ovalamaya başladı.
Her gün bir işkence haline geliyordu, bir boşluğu bekliyor gibiydi sanki. Hafifçe dönüp yatağındaki her şeyden habersiz gibi uyuyan güzelliğe baktı. Burukça gülümsedi, onunlayken en azından kafası odaklayamadığı düşüncelerden sığlara kaçıyordu. Hem yara bandım hem yaram diye içinden geçirdi Ömer. Altına ev şortunu geçirip kadının yanağına hızlı bir öpücük kondurdu. Ayaklarını sürüyerek lavaboya, oradan mutfağa geçti. Derin bir nefes alıp günü güzellemeye çalıştı, iyi ve mutlu olduğunu, günden güne karanlık bir depresyona süzülmeyeceğini tebessümleriyle ispatlamak zorundaydı. Bu şekilde zararı minimuma indirebilirdi belki.
Çırptığı yumurtalara doğradığı maydanozları ekledi, tekrar karıştırırken gözü tavada kendi suyunda pişen mantarları kontrol etti. Diğer eliyle tahta kaşığı alıp mantarları çevirdi, ateşi biraz kıstıktan sonra çırpılmış yumurtaları tavaya döktü. Tavanın kapağını kapatırken beline sarılan kollarla kafasını geriye çevirdi. Dudakları uzanıp küçük bir öpücük için birleşti,
"Kaçta uyuduk biz? Sersem hissediyorum biraz."
"Bakmamıştım saate, ama dinç uyandım en geç üç falandır. İki filtre yap bize bakalım, sen de ayıl olmaz böyle Defne hanım. Ayık halinize en ihtiyacım olan dönem."
Defne dudaklarını birbirine bastırıp sessizleşti, kahve kavanozundan filtreye iki kaşık katarken Ömer yan gözle onu izlemişti. Defne kaynamak üzere kettle'a su koydu, dönüp kalçasını tezgaha yaslarken kollarını bağdaş yapmıştı. Ömer onun düşmüş dudak kenarlarını gördükten sonra yutkundu. Cümleyi yanlış kurmuştu. Anlatmak istediklerini kast etmemeliydi aslında.
"1 yıl önceki minik perim şimdi mutfağımda filtre kahve yapıyor, dağılan saçlarını tokayla tutturuyor, lavaboda dökülen saçlarını topluyor, hatta küvet ovalıyor."
"Peri meri kalmadı benden demek istiyorsun, öyle sanırım."
Ömer tezgahtaki ellerini kaldırıp Defne'nin önüne geçti, avuçları bu sefer kızın iki yanından taşa yaslandığında Defne çenesini kaldırıp adamın kara gözlerine baktı.
"Benim perim olman için sihirli güçlerine ihtiyacın yok. Unuttun mu?"
"Hatırlatmayı bırakmıyorsun ki." Dedi Defne gülümsediğinde Ömer dudağının üstünü nazikçe öptü.
"Bırakmam." Dedi Ömer geri çekilip ocağın başına geçti. Omlet tavasının kapağını açıp spatulayla çevirirken Defne başını yana döndürerek ona baktı. Konuşmaktan kaçmaktan yorgun düştüğünü hissediyordu. Son güne kadar konuşmayacaklar mıydı? Bu mesele aralarında koca bir çalı gibi hissettiriyordu. Hiçbir sonucu değiştirmeyecek olmasına rağmen o dalları budayıp duygularını bütün yalınlığıyla görmeleri gerekiyordu. Defne bunu idrak edebiliyordu. Peri diyarındaki onca yılında, Dünyada geçirdiği 1 sene kadar büyümemişti Defne. Hiç bu kadar şey öğrenmemişti, hiç bu kadar fazla kişinin hayatına değmemişti. Son 5 aydır gittikleri yuvada her karşılandığında hissettiği anneliği kendisine ait olmayan peri bebekleri emzirirken hissetmemişti. Ömer'den kopacağı gibi onlardan da kopacaktı ama, onlar da Defne'yi hatırlamayacak dolayısıyla boşlukta olmayacaklardı. Bu Defne için bir teselli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Deli Peri
Fanfiction"365 gün." Dedi bir sır verirmiş gibi fısıldayarak. "365 gün sonra kendi dünyama döneceğim." "Neden peki, yani niye geldin, niye gidiyorsun?" dedi Ömer de fısıltısına karşılık vererek. Yalnız olmalarına rağmen saklanıyormuş gibi seslerini kısıyorlar...