Bölüm 27: Ya Ejderha?

2.9K 220 36
                                    

Uzun bir toprak koridor, aşağıya doğru eğimle uzanıyordu. Toprak tünelin her bir yanını kaplamış olan bu karanlık, sonu yokmuş gibi ilerliyordu. Tünelin sonu gözükmüyorken, tünelin yokuşundan doğru gelen sesler vardı. Sesler gittikçe yokuşu iniyorken, biraz zaman geçtikten sonra artık iyice duyulur olmuştu.

Adım sesleri koridorda yankılanırken, tünelin bir kısmı, küçük bir ateş parçası ile azıcık da olsa aydınlanmıştı. Ateş bir kişinin avucunda duruyordu. Ateşin ışıkları yüzüne vururken çehresi yavaş yavaş belli oluyordu. Pürüzsüz bir ten, çocuksu ama bir o kadarda ciddi bir yüz ortaya çıkmıştı. Kemikli yüzünün her kısmı göründükten sonra, ateşten daha koyu olan kırmızı gözleri ve siyah saçları ortaya çıkmıştı. Çocuğun gözleri öfke ile parlıyordu. Bu çocuk tabiki Hævn'dan bir başkası değildi.

Yokuşu inerken kendi kendine mırıldanıyor ve sövüyordu.

"Soktuğumun tüneli, hayır anlamıyorum mezar yapıyorsun da niye tüneli bu kadar uzatıyorsun, tuzakta koymamış ibine sadece salakça yürütüyor bizi. Ahh eğer bir de hazine yoksa, mezardaki kişinin cesedini kül hale getirir ve onun kulaklarının çınlamasını sağlarım!"

"Ne zaman bitecek, bir haftadır yürüyorum ve ayaklarım artık soyulma derecesini geçti. Ben bu mezarı yapan kişinin aklına sokayım sadece aşağıya olan bir eğimle yürüyorum!"

Tünelden aşağıya inmeye devam ediyorken, sövmeyi ve şikayet etmeyi hiç bırakmıyordu. Ara sıra küçük ateş topları yapıp fırlatıyor, ne kadar uzağa gittiğini ve tünelin ne kadar devam ettiğini ölçüyordu. Ateş topları ise biraz zamandan sonra artık karanlıkta görünmüyordu. Uzun olduğunu anladığı tünele baktıkça daha çok söverken, niye böyle bir işe giriştiğini düşünüyordu.

En başlarda, ara sıra babası ile konuşurken, artık onu da bırakmıştı.  Bir kaç gün yürüdükten sonra ise tüneldeki basıncın arttığını hissetmeye başlamıştı. Tünelde o kadar aşağıya inmişti ki, nefes alış-verişler biraz daha zor olmaya başlamıştı.

Yürüdüğü günlerin akşam olduğunu düşündüğü zamanlar duvarın köşesine geçiyor ve eğitim programını devam ettiriyordu. Bu akşamlarda sadece hap yapmamıştı. Yeterince büyük bir stoğu olduğunu düşünmüş ve hap yapımını bırakmıştı. Eğitiminde veya yürürken yorulduğu zamanlar haptan bir tane ağzına atıyordu. Günde 3-4 tane kullanmasına rağmen,  hala 70-80 civarı Hapı vardı. Bu hapların şu anlık onu idare edeceğini düşünüyordu.

Yeni bir güne başlamışken, son dört beş günde yaptığı gibi bu gün de sövüyordu. Ama ne kadar söverse sövsün geriye dönmüyordu. Görmek istiyordu mezarlığı, kimin yaptığını bilmek istiyordu! Çok emek vermişti çünkü, buraya kadar geldikten sonra vazgeçemezdi.

Akşam olmasına az bir vakit olduğunu düşünüyordu Hævn. Biraz daha yürümeye devam etmeye karar vermişti.

Yaklaşık bir buçuk saat daha yürüdükten sonra yorulmuştu ama sonunda tünelin sonunu görebilmişti. Yüzünde bir gülücük açarken, yinede öfkeliydi. Mezarın sahibini öğrenip direkt şahsına küfretmek istiyordu.

Sarı renkli bir Hapı ağzına atmış ve tünelin sonunu görmeye karar vermişti. Bu akşam uyumamayı düşünüyordu. Mezarlığı keşfetmeliydi. En azından tünelin sonunda mezarlığın olduğunu düşünüyoru kendisi, eğer tünelin sonunda da mezarlık yoksa uyurdu zaten.

Hızlı bir biçimde ilerliyordu, dikkatsizdi artık, o kadar yürümüş bir tane bile tuzakla karşılaşmamıştı. Tuzak olduğunu düşünmüyordu, bu mezarlığın sınavı tünelin kendisiydi ona göre. İnsanlar tünelde tuzak olabilir diye hep yavaş yürümek zorunda kalıyordu, tünelin de uzun olduğu düşünülürse, bu yol çok uzun sürüyordu. Kendisinin de sövmesi bu yüzdendi. Hep tuzak var diye yavaş yürümüş ve nerdeyse yarım ay olmak üzeredir yürüyordu. Sinirlenmişti artık! Tünel bitecekti somunda!

UnighedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin