Çocuk olarak sayılabilecek, bir kişi bir mağarada bir deliğin yanında oturuyordu. Elindeki kılıca bakarken, birkaç gün önce bu kılıcı nasıl aldığını hatırlıyor ve dahada gülüyordu.
Tünelden yeni çıkmış, oldukça yorulmuştu. Hele ki o dim dik olan bayırı inmeye çalışırken, oldukça zorlandığı söylenebilirdi. O aşağıya doğru yavaşça inmeye çalıştıkça, ağır kılıcı onu hep aşağıya çekmeye çalışıyordu. Bu yüzden omuzları ağrımış olsada, elindeki kılıca bakarken bunu önemsemiyordu.
Bir kaç gün tünelde ilerlemekle sürsede, tuzak olmadığını bildiğinden, oldukça hızlı bir biçimde ilerlemişti. Hiç dinlenmediği ve ilerlerken 'Lanetli Tazının Ayakları'nı kullandığı düşünüldüğünde, birkaç haftada ilerlediği yolu, birkaç gün gibi kısa bir sürede tamamlaması çok normaldi.
O oturmuş kılıcı incelerken, bu kılıcın hangi tür bir kılıç olduğunu düşünüyordu. Kısa kılıçlara benzemiyordu, uzun hafif kılıçları andırsa da, o kadar uzun olmadığı bariz bir şekilde belliydi. İki tarafı da keskin olunca insanın aklına çift taraflı kılıç olabileceği geliyordu. Hævn bunları düşünse de, kılıcın türü onun için çok da önemli değildi. Onun için önemli olan şey, kılıcın iki yüzünde de olan yazılardı. Bu yazıların yazdığı bir yüzün altında da küçük harflerle, 'Marqus Z. Leius' yazıyordu ki adam için bu kılıcın ne kadar önemli olduğunu görebiliyordu. Kılıcın kendi olduğunu belirtmek ve adını bir nebzede olsa bu kılıçla hatırlatmak istemişti.
İstemişti belki istemesine ama adam adını yaşatmak istediyse, neden kılıcın alınmaması için bir büyülü düzenekle korumuştu bu kılıcı? Mirasla mı alakalıydı yoksa? Ama miras bu olsa, adam varisi olarak umduğu kişi için bu mirası alamasını imkansız bir hale getirmezdi. Yani öyle düşünüyordu en azından Hævn. Mirasın hala ne olduğunu bulamasada, bu Ejder yüzüğünün içinden birşeyler bulabileceğini düşünüyordu. Öyle bir his vardı içinde ama bunlara kafa yormayarak kılıcı incelemeye koyulmuştu tekrardan.
Bu yazıların Rün olduğunu düşünüyor, en azından öyle yorumluyordu. Rünler ile alakalı çok bir şey bilmesede, eskiden okuduğu kitaplarda hiç bir kılıçta iki rün olduğunu da okumamıştı. Çünkü okuduğu kitaplarda kılıcın yapıldığı malzemenin iki rünü kaldırmadığını ve parçalanmaya başladığı okumuştu. Tabi çok bir şey bilmiyordu sadece okudukları kadar bilgiliydi ama, o kitaplarında boşa yazılmadıklarını düşünüyordu.
Bu kılıcı özel yapan şeyin ne olduğunu düşünüyordu. Çünkü görünüşe göre iki tane rün vardı üstünde. İki rünü olması mı önemliydi yoksa iki rünü kaldırabilecek malzemeden yapılmış olması mı? Öyle olsada bu kılıcın bu devirde çığır açacağını düşünüyordu. Çünkü çok az insan birkaç gerçek olan birkaç bilgiyi biliyor, ona göre yaşıyor ve daha çok bilgi öğrenmeye çalışıyordu. Diğer insanlar ise onlara söylenenler sanki koşulsuz gerçekmiş gibi inanıyor ve bunları söyleyenlere tapar derecesinde sevgi ve saygı besliyorlardı. Kukla gibi oynatıldıklarını bilmeden öylece yaşayıp ölüyorlar, arkalarında kayda değer bir şey bırakmıyorlardı.
Bu mezarın sahibi ise gerçeği sadece bir anahtar deliği kadar yerden görebilmiş olsada, arkasında insanların meraklanmasını sağlayacak bir şeyler bırakmıştı. Bu bile bu devirde bir başarı olarak görülebilirdi.
Hævn ise çok şanslı olarak nitelendirilebilirdi. Çünkü yanında babası gibi bir varlık bulunuyordu. Hayvanların Efendisiydi ve bütün canlılardan önce yaratılmıştı. Bilgi dağarcığı akıl sınırlarının ötesindeydi. Böyle bir kişi ile yaşayan Hævn, bütün gerçekleri bilebilecek olması muhtemeldi.
Şimdi ise bir kere daha babası olarak gördüğü bu kişiden yardım alacaktı.
"Baba, bunların rün olduklarını anlayabildim ama ne rünleri olduklarını anlayamadım. Özellikle de şu bir çok kelime, ve değişik bir düzen içeren rün ile alakalı hiçbir şey anlayabilmiş değilim. Biliyorsun Rünler ile ilgili çok bir şey bilmiyorum, ama daha önceden bir kılıcın, daha doğrusu kılıcın yapılacağı malzemenin iki rün barındırabildiğini duymamıştım. İkinci rün işlenmeye çalışıldığında, malzeme o kadar enerjiye dayanamayıp, parçalara ayrılıyor diye biliyorum. Ama bu kılıcı incelediğimde iki rün işlendiği açıkça belli. Şu an kafam çok karışık, benim bildiğim her şey sadece bir yalandan mı ibaret?" Diye içten bir şekilde konuşmuştu sonlara doğru. Sesindeki kırgınlık açıkça belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unighed
FantasyHer şeyin yalan olduğu, güçlünün güçsüzü ezdiği bu dünyada eşitsizlik,öfke,intikam,sevgi, nefret ve ihanetin arasında kalmış bir adam. Unighed'de bilinmeyen, keşfedilmemiş yerler ile dolu bir yerdi. Ve böyle bir yerde.. İntikam uğruna herşeyini ve...