Bölüm 66: Gizle!

1.7K 127 119
                                    



Untou elindeyken, etrafına göz gezdiriyordu Hævn. Karşısındaki parstan nasıl kaçacağını, hangi yöne gitmesi gerektiğini düşünüyor, buna kafa yoruyordu.

Gerginlikten anlında ter damlacıkları toplanmaya başlamış, yavaş yavaş çenesine doğru yol alıyorlardı.

Karşısındaki parsa baktıkça, sağ omzundaki yarayı hatırlıyor, o acıyı tekrar yaşıyormuş gibi hissediyordu.

Parsı yenemeyeceğini hatta ona bir darbe vursa bile geriye gitmeyeceğini biliyordu. İnkesi aleminin orta aşamalarında olan bir hayvanın karşısında ölmeden hayatta kalabilmesi zaten bir mucize olarak görülebilirdi.

O gün şanslıydı ki mağaraya yakın bir yerdeydi ve kendi hızı parsın hızından bir tık alttaydı. Bu etmenlerle beraber omzuna kalıcı bir yara alsada, mağaraya kaçarak hayatını kurtara bilmişti. Aksi taktirde hiç şansı yoktu. Aynen şu anda olduğu gibi.

Mağaradan baykuş yüzünden oldukça uzaklaşmıştı ve şimdi de ona sövmekle meşguldü. Mağara bu kadar uzakken parstan kaçarak oraya varabilmesi, en iyi ihtimal ile birkaç parçasını arkasında bırakmasıyla mümkündü. En kötüsü ise...

Kendine bakıp hırlayan, saldırmaya hazır parsı görünce, kılıcını daha sıkı kavramıştı.

Kaçmalıydı ama nasıl bilmiyordu. Çok çaresiz kalırsa, patlayan şeylerden birini kullana bilirdi. Sonuçta dikkat çekmemek hayatından önemli değildi.

Çevreye bakması ile yönünü belirlemiş, ayriyeten baykuşun çoktan topuklamış olduğunu teyit etmişti.

Elinde kılıcıyla, mağaranın olduğu yöne önceden açtığı tekniği ile son hız koşmaya başlarken, arkasındaki parsa da dikkat ediyordu.

Kaçtığını görmesi ile hareketlenen pars ise çabucak arayı  kapatmıştı bile.

Yaklaşması ile saldırıya geçmesi durumun önceki gibi olmaması istediğini belli ediyordu.

Pençe saldırısının arkasından yaklaşmasıyla Kılıcını pençenin önüne iterken bir an bile tereddüt etmemişti. Olduğu yerde parsa dönmesiyle diğer eliyle de kılıca destek olarak saldırıyı karşılamaya çoktan hazırlanmıştı.

"Hay şansıma sok.."

Boom!

Pençenin kılıca çarpmasıya geriye doğru uçan Hævn'ın cümlesi yarım kalmış, birkaç  ağaca çarpıp onları yıkarken, sonunda yere düşerek durabilmişti.

Hiç oyalanmadan tekrar ayağa kalkarken, ağzında birikmiş kanı tükürmüş ardından tekrardan son hızıyla kaçmaya başlamıştı. Ellerinin uyuşmasıya kılıcı sıkı tutamasa da, darbeleri karşılamasını sağlayacak kılıcını da bırakacak değildi. Kılıcına göz atmasıyla, geniş yüzeyinde bulunan pençe izini fark etmişti. Kılıcı bile böyle bir gücün karşısında hasar alıyorken, onun almaması mantıksız olurdu.

Hævn kaçarken parsa dikkat etmeyi de bırakmıyordu. Aralarında biraz mesafe olsa da, parsın hızıyla bu mesafeyi kapatması pekte zor değildi.

Havanın da iyice kararmaya başladığını gören Hævn, daha da gerilmeden edememişti. Karanlıkta mor-siyah renklerde olan parsı fark etmesi oldukça zordu. Görüş mesafesi de kısalacak nereye gittiğini tam olarak bilemeyecekti. Şu an büyük bir sıkıntıdaydı.

Kaçmaya devam ederken, hemen yine parsa dönmüş, üzerine gelen pençenin yönü olan göğsüne yakın bir yere kılıcını elleri ile sabitlemişti.

Boom!

Ormanın içinde çok geçmeden bir daha yankılanan patlama sesiyle, birkaç ağacın kırılma sesi tekrar durumun ne olduğu gösteriyordu.

UnighedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin