Bölüm 64: Mağara

1.7K 132 45
                                    

Tünel gibi bir yerde, bir kişi rahat hareket edebileceği bir yerde, kanamasını durdurmuş, elindeki iğne ile dişlerini sıka sıka göğüs kafesinin sol altına, parçalanmış yere dikiş atıyordu. Et parçasının olması gereken yerde şu an sadece dikiş izi vardı.

Dikişin ardından, yaralanmış olan göğsü ve diğer küçük yaralarıyla ilgilenmişti. Birkaç merhem sürdüğü yaralarını, yüzüğündeki kıyafetlerin kumaşlarıyla sarmıştı.

Her şey bittiğinde, yediği biraz yemek ve biten enerjisinin yerini doldurdurmasıyla, kendini daha iyi hissediyordu. İyileşmesi için birkaç gün daha gerekecekti ve o zamana kadar yapabileceği pek bir şey yoktu.

Yapabileceği şeyler, simya ile uğraşmak dışında, 'Karanlığın Hükmü'ndeki karanlığı anlamak olabilirdi. Tabi bunun daha ne çeşit bir anlam olduğunu bilmese de, çalışmaktan başka şansı yoktu.

Bu küçük alanda başka bir şey de yapamazdı.

Hævn, simya ile uğraşmayı seçti. Ne kadar bedensel olarak kendi sınırlarını zorlayıp, vücudun güçlendirse de, kendinden güçlü kişilere karşı dayanabilecek kadar değildi. O yüzden, vücudunu güçlendirebilecek bir hap veya iksir hazırlamayı düşünüyordu.

Ustasının yanında çalışırken öğrendiği, bir kaç iksir vardı bununla alakalı, ancak kendi vücudu için öyle basit türdeki iksirlerin yetersiz kalacağını biliyordu. Geriye kalan tek seçenek, babasından yardım istemek olabilirdi.

Babasının tariflerine ve kendi elinde bulunan bitkilere göre, tarifi hazırlamaya başladı. Tabi bunları yaparken de, tarifi defterine not almayı ihmal etmiyordu.

•••

Bir kaç gün sonra Hævn yeterince iyileşmişti. Artık, ormanın bu tehlikeli bölgesinden ayrılması gerekiyordu. Burada ne kadar çok kalırsa, tehlike ihtimali bir o kadar artıyordu.

Tünelden sürünerek çıktıktan sonra, havanın kararmaya başladığını görmüştü. Gece ilerlemek biraz sıkıntılı olsa da, yapabileceği bir şey yoktu. Buradan olabildiğince çabuk ayrılmalıydı.

Akademinin yönünü belirledikten sonra hızlı adımlarla ağaçlık alana yönelmişti. Elinde çatlaklarla dolu olan, siyah kılıcı vardı.

Ağaçlık alana ulaşmasından sonra, içini kavuran tehlike hissiyle, kılıcını sağına doğru savurmuş, gelen şeye çarpmasını sağlamıştı.

Ding!

Etki kuvvetiyle geriye doğru savrulurken, bir ağcı parçalamış, tekrar açıklık alana yuvarlanarak girmişti.

Diktiği yarası açılıp, tekrar kanamaya başlarken, zorda olsa ayağa kalmış, gardını almıştı. Neyin saldırdığını göremese de, bir şeyin yine ona saldırmak için ilerlediğini hissedebilmişti.

Ormanlık alandan çıkıp, ona saldıran karaltıya, kılıcını savurmuştu.

Bang!

Çatırt!

Pençelerlerle çarpışan kılıç titremiş, ardından çok dayanamamış çatladığı yerlerden parçalara ayrılmıştı.

Darbenin etkisiyle havalanan Hævn ise, yere düşmeden havada dengesini kazanabilmiş, iki ayağının üstüne düşmüştü.

Karşısındaki varlığa birde elindeki sadece kabzası kalmış olan Kılıca bakıyordu. Kılıç çok değerli olmasa da, elinde olan tek hafif kılıçtı ve bu onun sinirlerini zıplatmaya yetmişti.

Karşısında ise yaralarının nedeni olan hayvan duruyordu. Baykuş! Büyük iri turuncu gözleriyle, yine ona bakıyordu. Sanki alaycı bir sırıtış takınmış gibiydi.

UnighedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin