Sirius's"Son kez tekrar ediyorum. Saat gece yarısını geçtiğinde her zamanki yolumuzu kullanıp aşağı ineceğiz. Ben görünmezlik peleriniyle önünüzden gidip etrafı gözetleyeceğim. Sizde arkamdan gelip işaret bekleyeceksiniz. Bu her zaman yaptığımız bir şey zaten. Kapıya yaklaştığımız zaman animagusa dönüşeceksiniz ve her dolunayda olduğu gibi şamarcı söğütün olduğu yere gideceğiz. Oradan bağıran barakaya çıkacağız. Hop! Hogsmade'teyiz. Okuldan tamamen uzaklaşınca Domuz Kafası'nın arka kısmındaki dar sokağa gidip cisimleneceğiz. Daha doğrusu risk almayıp yakalanmamız için Pati bizi cisimleyecek."
Remus planın devamını da anlattı. Aradan iki saat geçmişti. Birkaç plandan sonra bunu uygulamaya karar vermiştik. Bizim için en zor kısım sabaha kadar dönmüş olma kısmıydı. Ama halledeceğimizden emindik.
Şimdi de öğlen yemeği vakti geldiği için büyük salona iniyoruz.
"Sirius'un aç olmadığını düşünüyorum. Çünkü çikolatalarım ortada yok."
Remus dün gece bütün çikolatalarını yememden bahsediyor olmalıydı. Nereden anlamıştı ki ? O sırada ortada yoktu.
"Ben yemedim, siyah büyük bir köpek yemiş."
İşi dalgaya vurup konunun değişeceğini ummuştum. Ama Remus yemez. Beni yer numaralarımı yemez.
"O büyük siyah köpek dikkat etsin de, gece yalnızken kurt kapmasın."
Bu atışma böyle devam ederken salona vardık. Her zamanki - masanın en sonunda bulunan- özel yerimize oturduk. Oraya kimse oturmazdı, orasını bizim yerimiz ilan etmiştik.
Remus benim yanıma, James ve Peter'de karşımıza oturmuştu. Etrafa bakınca, bir şey dikkatimi çekti. Evans ve tayfası -nedense- bizim oturduğumuz yerin çok yakınına oturmuştu.
Durur muyum ? Ee bir şeye başladıysak sonuna kadar devam ettireceğiz. Bu da Çapulcu prensibi.
"James, sevgilin nasıl ? Yalnız -söylemeye fırsatım olmadı- çok güzel kız. Senin sevgilin olmasaydı ben yürürdüm. "
James " Hangi sevg-" diye soracakken
-neyseki- Lily' i gördü. Ve yüz seksen derece döndü.Elindeki puddingi tabağına bıraktı ve havalı bir ses tonuyla rahatlamış bir biçimde konuştu.
"Öncellikle yürürdüm falan ayıp oluyor. Ayrıca heveslenme, benden başkasına bakmaz. Bu zamana kadar sevdiklerimin aksine bana çok değer veriyor."
Bunu Lily'nin yüzüne bakarak söylemişti. Sonra Remus'un doldurduğu bir bardak balkabağı suyunu Lily'e çevirip kadeh kaldırır gibi kaldırdı.
Aferin James. Biraz da o sürünsün. Bu arada ortaya bir yalan atmışken abartıp devam ettireyim dedim. Fazla mı abarttım acaba ?
"Kanka, yalnız kız sabaha karşı gitti ya -artık o saate kadar naptıysanız ama orası beni ilgilendirmez- atkısı masanın üstünde kalmıştı. Vermeyi unutma."
Remus'un da beni çimdirmesiyle bayağı fazla abarttığımı anladım. Lily bardağını devirdi ve büyük bir sinirle kalkıp gitti. Kalkmadan önce göz göze gelmiştik. Gözlerinin yeşilden siyaha dönüştüğünü görmüştüm sanki.
James bana öyle bir bakış attı ki sormayın. Tam peşinden kalkıp gidecekti ki Peter durdurdu. Mary Lily'nin arkasından koştu. James ise o yöne doğru bakakaldı. Remus bana doğru eğildi.
"Abart dedikte, öldür demedik be kardeşim."
*********
Öğlen yemeğinden sonraki dersimiz Bitkibilimdi. Bizce gereksiz bir dersti. Zaten Remus bize bitkilerle ilgili bilmemiz gereken her şeyi öğretmişti. Veya birlikte inceleyerek öğrenmiştik. Biz bilmemiz gereken her şeyi önceden öğrenirdik. Bu da Çapulcu prensiplerindendi. Bu yüzden derslerde -genelde- çene çalardık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lyraus ||The Marauders (Sirius Black)
FanfictionKaranlığın hakim olduğu yıllarda, Hogwarts'ın çapulcular sayesinde daha da güzelleşen yedi döneminin sonuna yaklaştık. Birbirlerine katlanamayan Sirius Black ve Hailey Avery. Hala Lily Evans'ın peşinde koşmaya devam eden James Potter. James'a göre k...