Ne kadar aklı başında olursa olsun, insanların akıl sağlıklarını nasıl kaybettiklerini şimdi daha iyi anlıyordum. İlk defa gördüğüm insanların gözünü, kaşını, kirpiğini , saçını , giyim tazını, bardağı tutuşunu bile benzettiğim olmuştu ama baştan başa bir insanın baştan ayağa Barış' a benzeme ihtimali kaçtı? Halüsünasyon görmeye başlamıştım artık. Tüm kapılar beni bu kanıya sürüklüyordu.
Olayın üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti eğer o gördüğüm Barış ise bu güne kadar mutlaka karşıma çıkardı çünkü onun bu şehirle başka bir bağlantısı yoktu. Sahi ben onun bir şeye bağlayan köprü olabilir miydim? Ne kadar da imkansız geliyordu.
Ben Barış'a yada Barış olarak gördüğüm her neyse.. Ona odaklanmışken birden birinin bana çarpmasıyla yere düştüm. Kalabalık sokakta kaldırımda yalı kazığı gibi durmanın bedelini ağır ödemiştim. Zira bir hafta geçmesine rağmen omzum hâlâ ağrıyordu. Düştüm yerden kalkar kalmaz köşeye baktım. Yoktu. Oradaki sokakları en az üç defa tekrar tekrar gezdim.. Yoktu.
Artık bana o kadar imkansızsın ki sanki her gün doğan güneşin ikimizin üstüne doğma ihtimali yokmuş gibi..
Ah..Az kalmıştı kuruyacaktı göz pınarlarım. Deliriyor muydum Allahım?
Odamın kapısının açılmasıyla yatağıma uzattığım ayaklarımı topladım. Babam hemen odadan geri çıkıp kapıyı kapattı.
"Dalgındım daldım öyle odana. Müsait miydin kızım?"
Ayağa kalktım. Hayır olsun.. Babam odama kolay kolay gelmezdi."Tabi baba.Buyur gel"
İçeri gelip çalışma masamın önünde duran sandaliyeye yüzü bana dönük şekilde oturdu.
"Otur biraz konuşalım"
Sesimi çıkarmadan oturdum.
"Biz seni ve Ali'yi gözümüzden sakınarak büyüttük. Sevgi öyle ölçülüp biçilir mi bilmiyorum ama eğer bir değer vermem gerekirse illa ispatı için ciğerimi ikiye bölsen bir biriyle eşit yarısı senin yarısı Alinin"
Bu konuşma da nerden çıktı? Gözlerim dolu dolu baktım babama.
"Doldurma gözlerini hemen. İki dakka konuşayım, müsaade et."
Başımı eğip mahcup şekilde burnumu çektim.
"Sen bizi üzmezsin bilirim. Bu yaşına kadar seni bir asker gibi ben büyüttüm bize bir yanlışın olmaz bilirim. Ama merak ediyorum.."
Bu sözlerden sonra bırak gözyaşımı ciğerimi söküp atmak istedim. Babacığım senin haberin yok ama benim bir kocam var desem bu adamcağız burada düşüp ölürdü. Boynumu koparsa yeriydi belkide ama bende bunu söylecek yürek yoktu.Umurunda bile olmadığım kocam şuan neredeydi sahi?
"Ne senin derdin güzel kızım?"
Tutamadım daha fazla içimde büyüdükçe içimi talan edercesine dolanıp duran hortumu.Hıçkırdım.
"Önemli birşeyim yok baba.. İçim sıkıyor. Şeytan uğraşıyor galiba."
"Şşt. Tamam ağlama."
Ayağa kalktı yanımdan geçerken başımı okşayıp
"Şeytanına lanet et. Kalk bi abdest al içini ferahlat."Başımı sallamakla yetindim.
* * *
Babam ile konuşmamızın üstünden saatler geçmişti. Hava kararmış dünya sessizleşmişti . Yemek yiyip sofrayı kaldıralı çok olmamıştı. Bulaşıkları yıkayıp ellerimi mutfak önlüğü ile kurularken arkamda mutfak masasında oturup beni izleyen annem, birşey söyleyecek de nasıl söyleyeceğini bilmiyor gibi bana bakıyordu .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEYTİNDALI
SpiritualNe nane ne karanfil , vicdan kokmalı insanın nefesi... Yüreği kavrulana dek sevmeli, Sevmeli ki bağıra çağıra haykıran vicdanını dinlemeli.Sevmeli ki evren merhamet duygusu ile yoğrulmalı ,dünya barışa bulanmalı... Umuttur; Birgün bir Zeytindalı uza...