Bahri'yle yollarımız İstanbul'da ayrılmadan önce birbirimizin telefon numaralarını aldık. Onunla konuşmak bana iyi gelmişti. Ertesi sabah Sinop'a indiğimde babam ve annem beni havaalanından alıp eve getirdiler. Tuhaf bir şekilde; kendi evimde misafir gibi hissediyordum.
Gözlerim sürekli evin içinde gece gündüz elinde telefonla dolanan Ali'yi görmek istiyordu. Yatağımı, balkonumu şimdiden özlemiştim ama bizimkilere belli etmemeye çalışıyordum.
Annem, önümdeki tabağa üçüncü poğaçayı koymaya çalışırken onu durdurup imdadıma yetişen babam oldu.
"Şeyda, bırak istediği gibi yesin. Koskoca kız oldu artık."
"Görmüyor musun nasıl zayıflamış, çöp gibi kaldı güzel kızlarım. Arzu'dan da ses yok. Kim bilir ne yiyor ne içiyor oralarda?" dedi annem hüzünle.
"Sabah akşam pizza, makarna yiyordur." dedim umursamazca. Arzu, okumak için İtalya'yı seçerek annemi dehşete düşüren küçük kardeşimdi. Babamın desteğiyle annemi ikna etmiş ve hayallerine kavuşmuştu.
Kahvaltıdan sonra babamla çıkıp Âşıklar Caddesi'nde biraz yürüdük. Ardından bir çay bahçesine oturup hep yaptığımız gibi çaylarımızı yudumlarken bolca sohbet ettik. Babam, bugüne dek sahip olduğum en iyi sırdaşımdı. Ama ona Kerem'den bahsedip bahsetmemek konusunda çok kararsız kalmıştım..
Böyle bir duruma vereceği tepkiyi kestiremiyordum. İki günlük bir adama âşık olduğumu söylesem, muhtemelen delirdiğimi düşünürdü. Sanırım bahsetmemek daha doğru olacaktı.. Çok ciddi bir şey sayılmazdı sonuçta. Zaten büyük bir olasılıkla, bir daha asla görmeyecektim onu..
"Bana anlatmadığın bir şey var." dedi babam dalgınlığımı yakalayıp.
"Yok baba her şeyi anlattım." dedim ama babam çoktan anlamıştı biliyordum..
"Buna inanmadım, bilmiş ol Masal. Zamanı gelmemiştir, geldiğinde anlatırsın. Tamam mı?" dedi anlayışla. Gülümseyip masanın üzerinde duran eline uzandım.
"Ben senin gibi bir babaya sahip olduğum için bu dünyadaki en şanslı insanım." dedim içtenlikle..
Babam, sandalyesini yanıma kaydırıp bana sımsıkı sarılınca ona Kerem'i anlatma isteğiyle dolup taşmıştım. Artık birine söylemeliydim içimdekileri.. Ve o kişi, hiç şüphesiz, babam olmalıydı.
"Sanırım ben âşık oldum baba." dedim dan diye.
"Sanır mısın?" dedi muzip bir gülüşle yüzümü elleri arasına alıp. Gözlerini gözlerime diktiğinde, orada bir parça korkuya rastladım.
"Bir insan, sadece iki gün gördüğü birine âşık olabilir mi sence?" dedim başımı göğsüne yaslayıp.
"Sence?" dedi önce benim cevabımı duymak ister gibi..
"Bilmiyorum.. Yani ben aşk diye nitelendirdim bu hissi. Bana sabırsızlıkla baktığı o ilk anda öyle bir şey vardı ki; sanki yıllardır tanıdığım, ezbere bildiğim bir bakıştı beni delip geçen.. Yanılıyor olabilir miyim?" dedim merakla.
"En başından bir anlat bakalım şunu." dedi çayını yudumlarken.
Ona her şeyi eksiksiz bir şekilde anlattığımda, hafif bir tebessümle alnıma bir öpücük kondurdu. Sonra derin bir iç çekti.
"Anneni bir durakta ilk gördüğümde 'işte' demiştim. 'İşte ben bu kadınla evleneceğim, işten çıkıp eve yorgun argın döndüğümde; bu kadının gözlerinde dinleneceğim.' Sonra her sabah aynı durakta aynı saatte onu görmek için beklemiş, konuşmak için yeterli cesareti bir türlü bulamamıştım kendimde. Koca bir ay böyle geçtikten sonra bir sabah anneni göremeyince telaşa kapılmıştım. Hastalanmış olabileceğini düşünerek bekledim, bekledim, bekledim.. Ama annen bir daha asla o durağa gelmedi. Tam bir yıl on iki gün sonra ona bir pastanede rastladım. Biliyor musun Masal, yüzünün tek bir noktası bile silinmemişti hafızamdan.." dedi babam uzaklara dalmış gözlerinde hâlâ o günkü aşkı yaşatarak..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Romance"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...