Bölüm 16

38.9K 2.1K 329
                                    

Havaalanından çıkıp eve gelmem yirmi dakikamı almıştı. Uçaktan iner inmez valizim karşımdaydı. Bir adam tüm itirazlarıma rağmen taksiye kadar bana eşlik edip valizimi taşımıştı. İndiğim özel uçak yüzünden herkes bana bakıyordu. Bütün bunları yaşarken Yiğit'e gerçekten üzülmüştüm. Sürekli odak noktası olmak can sıkıcı olmalıydı.

Evimin kapısını tıklatıp açılmasını beklerken yorulduğumu hissediyordum. Beni karşılarında gören ailem, büyük bir şaşkınlıkla yüzüme bakarken beni içeri almayı unutmuş gibilerdi.

"İçeriye alınmayacağım sanırım?" dedim omuz silkerek. Aydınlanma yaşamışçasına silkinip kendilerine gelir gelmez babam elimdeki valizi aldı. Annem de çekiştire çekiştire beni içeri soktu. Arzu'yla uzun uzun kucaklaşmamızın ardından omzumda bir ıslaklık hissettim. Ağlıyor muydu? Annem ve babam gerçeği anlatmış mıydı?

"Kızım senin uçağın gece inmeyecek miydi, alacaktık biz seni." dedi babam. Ne diyecektim ki şimdi? Anlatsam yüreklerine inerdi. Annemin tükenmez konuşmalarını düşünmek bile istemiyordum.

"Sürpriz yapayım dedim." diyerek Arzu'dan ayrılıp yüzünü ellerim arasına aldım. Bir şey bildiği yoktu, sanırım yalnızca özlediği için ağlıyordu.

Montumu çıkarıp astıktan sonra, annem hızla mutfağa girip yemek hazırlamaya başladı. Arzu beni çekiştirip İtalya'da neler yaptığını anlatırken babam; gözlükleri ve kitabıyla kendi köşesine çekildi. Bu ortamı öyle çok özlemiştim ki.. Ailemi..

Burnumuza dolan nefis kokular eşliğinde herkes masadaki yerini aldığında,babamla uzun ve anlamlı bakışmalar yaparken yakalanmıştık.

Arzu'ya gerçeği söyleyip söylememek arasında kalıyordum sürekli. Biyolojik olarak ablası olmayabilirdim belki ama bu, benim ellerimde büyüyen minik kardeşim olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Onu ne kadar iyi tanıyor olsam da bu konuya vereceği tepkiyi kestiremiyordum. Belki de istemezdi beni, başka bir gözle bakardı bana. Ya da yine sarılır 'sen benim ablamsın' derdi. Der miydi?

Uzun geçen günümün ardından kendimi yatağa atıp güzel bir uyku çektim. Sabah eski günlerdeki gibi kahvaltı ettikten sonra Arzu'yla dolaşmaya çıktık. Eve gelip güzel bir film açarak annemin patlattığı mısırların tadını çıkardık. Her şey öyle güzeldi ki hiç bitmesin istiyordum. Yarından sonra ait hissetmediğim ne varsa yine onların ortasında bulacaktım kendimi.. Ve bu; istediğim son şey bile değildi.

Aidiyet deyince aklıma ister istemez Yiğit gelmişti. Acaba benden bir mesaj beklemiş miydi? Ya da en azından bir haber.. Portmantoya gidip askıdaki montları karıştırmaya başladım. Benimki burada yoktu. Şimdi anneme sorsam 'nerede çıkarttıysan oradadır' diye bana güçlü bir nutuk çekerdi. Şansımı denemek adına odama baktım yoktu, Arzu'nun odasına baktım yok, yok, yok hiçbir yerde yok!

"Anne, montum nerede?" diye bağırdım çaresiz.

"Yıkadım kızım. Kurutmada şimdi, bir yere mi gidiyorsun?" dedi annem.

"Yıkadın mı? Ceplerine baktın mı? Anne lütfen ceplerini boşalttığını söyle bana." dediğimde annem 'eyvah' dercesine yüzüme bakarken içimden güçlü bir küfür savurdum.

Banyoya gidip henüz bitmemiş olan kurutmayı hızla kapattım. Kapağı açıp montun ceplerini karıştırırken elime gelen kâğıt parçaları gibi parçalara ayrıldım. Resmen aramızdaki tek iletişim kaynağını yitirmiştim. Kahretsin! Aptalsın Masal!

"Önemli bir şey miydi kızım?" dedi annem, mahcup bir ifadeyle. Özür diler gibi gözlerime bakarak.

"Senden önemli değildi annem, olsun." dedim ve ona kısaca sarılıp ayaklarımı sürüyerek odama geçtim.

DOĞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin