"İnmeliyiz." dedim bir süre sonra. Düzenlemeye çalıştığım nefesimle bu kadarını söyleyebilmiştim. Biraz daha bu odada kalırsak fazlasıyla ileri gideceğimiz kuvvetle muhtemeldi.
Aşağıya indiğimizde, mutfağa girmemizle gözüme bir elin kapatılması bir oldu. Kerem'in kocaman ellerinden biri gözlerimi kapatırken diğeri belime dolanarak beni ani bir hareketle kendine çevirdi.
"Aile var aile!" dedi sonra uyarırcasına. Anlaşılan bizim küskünler barışmıştı.
"Kerem, gözlerimi açmayı düşünüyor musun?" dedim sabırsızca.
"Tabi ki düşünüyorum. Ali Bey üstünü giyinir giyinmez." dedi Kerem sitemle.
"Ne?" diye abartılı bir çıkış yaptığımda, bağırışımdan ben bile korkmuştum. Hızla yüzümdeki eli ittirip arkamı döndüğümde karşımda yarı çıplak bir Ali ve ondan pek de farkı olmayan Nesrin'i buldum.
"Yuh! Mutfak burası mutfak! Nimet var her yerde günahtır!" dedim hiddetle.
"Ya bitaneciğim anlık gelişti her şey. Yoksa siz evdeyken-"
"Lan sus!" dedi Kerem. O, Ali'nin konuşmasını tam yerinde bölerken ben yeniden araya girdim.
"Nerede kaldı bizim ortak alan kuralımız Ali?" dedim hesap sorarcasına.
"Teknik olarak bu kuralın geçerliliği yok. Çünkü burası bizim evimiz değil, Yiğit'in evi." dedi Ali.
Kurduğu bu cümleyle, derin bir sessizliğe gömüldü herkes. Ali kırdığı potun farkındalığıyla mutfaktan çıkarken Nesrin de onu takip etti. Kısa bir bekleyişin ardından Kerem, hiçbir şey söylemeden sandalyelerden birini çekip oturdu.
Öfkeli miydi? Bir parça.. Kırgın mıydı? Fazlasıyla.. Haklı mıydı? İşte orası tartışılır..
Karşısındaki sandalyeye yerleşmeden önce çayları doldurdum. Ali ve Nesrin de geldikten sonra kahvaltıya başladık. Hâlâ kimseden ses çıkmıyordu. Öldürücü sessizliği bozan; Kerem'in telefonuydu.. Gözlerim -kesinlikle istemeden- telefonunun ekranına kaydığında, 'Ceren' ismini görür görmez sinirlerim her zerremi çepeçevre sardı.
"Efendim?" diye yanıtladı Kerem Beyler telefonu. Böyle güzel 'efendim' demeye hakkı var mıydı? Bence kesinlikle yoktu!
Ceren'in konuşmalarını da duymak istemiştim ama mümkün değildi.. 'Keşke yanına otursaydım' diye içten içe hayıflanıyor, bir yandan da bir umutla hâlâ onları duymak için çabalıyordum. Ama tüm sessizliğe rağmen, tek kelime duyamıyordum ve bu beni delirtiyordu.
"Sekiz gibi çıkarız." dedi Kerem sonunda. Ceren Hanım o kadar uzun süre ne anlatmış olabilirdi?
"Buna gerek var mı?" dedi sonra. Neye gerek var mıydı? Kerem sorguladığına göre gerek olmayan bir şeydi. Olmamalıydı.
"Tamam, bende." dedi onunda ve telefonu kapattı.
Peki bu cümledeki 'de' ayrı mıydı birleşik mi? Yani bağlaç olan 'de' miydi yoksa ek olan 'de' mi? 'Merak etme o iş bende' anlamında bir şey olabilirdi.. Ya da 'ben de seni seviyorum' anlamında.. İnsan bir vurgu yapardı söylerken yahu!
"De ayrı mıydı?" diye sordum dan diye. Ben bunları düşünürken telefonu kapatıp hiçbir şey olmamış gibi kahvaltısına devam etmesi sinirlerimi bozmuştu.
"Anlamadım?" dedi Kerem.
"Hayırdır enişte bey, nereye?" dedi Ali araya girerek.
"Göreve çıkacağım." dedi Kerem ona ters bir bakış atarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Romance"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...