Başımın ağrısından ölmek üzereyken kolumu kurtarmak için bir kez daha hamle yaptım ama Hamza bana mısın demedi. Kıpırdamıyordu bile hayvan herif!
"Bırak dedim sana, bırak! Nasıl çıktın sen?" dedim çırpınarak.
"Dur hele, bıkmışım çırpınmandan!"
"Kerem bir öğrensin, göreceksiniz hepiniz!"
"Kocan bu seni bulacak sanıyorsun? Derdimiz seninle doktor. Bize yaşattıklarını unutmadık."
"Sizin bana yaşattıklarınız ne olacak? Annemi babamı öldürdünüz yetmedi mi! Rahat bırakın artık beni!"
"Anan o şerefsize kaçmadan önce düşünecekti olacakları!"
"Çağır ağanı, derdi neyse gelsin adam gibi konuşsun benimle!" dedim bağıra çağıra. Yüzüme inen tokat beni öncekiler kadar etkilemese de canımı yakmayı başarmıştı.
"Agam adamlığı senden öğrenecek?" dedi öfkeyle saçlarımı çekiştirirken. Bu adam saçlarımdan ne istiyordu Allah aşkına?
Nihayet beni bıraktığında gözyaşlarımı tutmaya çalıştım. Buraya nasıl geldiğimi merak ediyor olmalısınız.. Gelin baştan başlayalım..
Son bir aydır olduğu gibi Peri ve Doğu'yla vakit geçirmek için yalnızca evimizin bahçesine kadar çıkabilmiştik. Kerem, o olmadığında evde kalmamız konusunda son derece ısrarcıydı ve arkadaşımız Yıldız'ın ben sanılarak vurulmasından sonra buna karşı gelecek cesaretim asla yoktu. Çocuklarımı korumak zorundaydım.
Doğu'nun kaçan topu, Peri'nin evde kalmaya olan isyanları derken Kerem'den kısa süreli bir çarşı izni kopararak onları alıp bir oyun alanına götürdüm.. Tabi peşimizde görevli üç askerle..
Takip edildiğimizden adı kadar emin olan kocam, peşimize üç asker taktıysa da yetmemişti. Çünkü karşı taraf her yerdeydi.. Patlayan silahlar, bizi çekiştiren adamlar derken kime inanacağımı şaşırmış ve yanlış adamlara güvenmiştim. Kafama aldığım sert darbeden sonra gözlerimi bir ahırda açtığımda çocuklarım yanımda değildi..
Günlerce ahırlar, depolar, terk edilmiş evlerde sürekli yer değiştirerek bariz bir şekilde izimizi kaybettirmişlerdi. Gücüm azalıyor ve Doğu'yla Peri için delicesine endişe ediyordum.
"Hamza, gel hele!" dedi en az onun kadar suratsız bir adam. Korkmuş görünüyordu.. Kerem beni bulmuş olabilir miydi?
"Nereden öğrenmiş! Bunu nereden tanıyor ola ki? Ferhat Agama haber eyledin?" dedi Hamza kükreyerek.
"Vallah eyleyemedim. Bırakmıyorlar çıkalım Hamza. Her yerdeler." Ah şükürler olsun, Kerem gelmiş olmalıydı..
"Telefonun yoktur? Ya sabır, ya sabır!" dedi Hamza. Öfkeyle içeri girip tam karşımda durduğunda şüpheyle bana baktı.
"Demircioğlu'nu tanıyorsun he?" dedi gözlerini kısıp. Yiğit mi buradaydı? Ama nasıl?
"Cevap ver!" dedi bağırıp dibime kadar girerken.
"Allah belanı versin!" diye çığlık attığım sırada kısa bir sessizliğin ardından silahlar patlamaya başladı. Hamza küfürler ederek dışarı koşarken birini başıma dikti.
"Eğer buradan çıkmama yardım edersen senden şikâyetçi olmam." dedim şansımı denemek adına.
"Başka neler yapsam şikâyetçi olmazsın?" dedi pis pis sırıtırken. Bir Hamza gitmiş, başka bir Hamza gelmişti belli ki. Çok geçmeden onu da yardıma çağırdıklarında artık yalnızdım.
Beni bulanın Yiğit olduğuna inanamıyordum bir türlü. Nereden öğrenmişti ki kaçırıldığımı, Ali'den mi?
"Masal!" dedi bana doğru nefes nefese gelirken. Yeşillerinin masumiyeti keşke gerçek olabilseydi.. Keşke kızımı benden almaya kalkışıp kapıma defalarca dayanarak huzursuzluk çıkaran ve bunların hepsini sevgi gibi saf bir duyguya yükleyen adam o olmasaydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Romance"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...