Bölüm 4

62.4K 3.6K 328
                                        

Başvurduğum hastaneden uzun zaman bir yanıt alamayınca, eşyalarımı toparlamaya başlamıştım. Burada daha fazla kalmamın bir anlamı yoktu, ertelediğim doğu görevine gidecektim.

Ali, gideceğime bir türlü inanmasa da o gün artık gelmişti. Valizlerimi alıp kapıya dikildiğimde onu ilk kez ağlarken görmüştüm. Beni havaalanına götürürken tek kelime etmemişti. Veda etmenin ne kadar güç olduğunu şu son sekiz yılda unutmuştum.

Ben yalnızca Kıbrıs'ı bırakmıyordum ki şimdi ardımda. Koskoca sekiz yılımı, anılarımı, dostlarımı bırakıyordum. Buraya yuvamdan zar zor ayrılarak gelmiştim. Şimdi bir diğer yuvamdan zar zor ayrılarak gidiyordum. Ben, evimi bırakıyordum..

"Yine geleceksin." dedi Ali. Sonra sımsıkı sarıldık birbirimize. Alnıma bir öpücük kondurduktan sonra kıpkırmızı gözleri ve onlardan eksik kalmayacak derecede kırmızı burnunu gizlemek istercesine yeniden sarıldı bana.

"Lütfen gel." dedi. Sesinden yalnızlık akıyordu..

"Ali'm, sen de gelsen benimle?" diye sordum çaresizce..

Onunla ilk tanışmamız canlanmıştı gözlerimin önünde. Bitmeyen kargoların getirdiği dostluğun ev arkadaşlığına dönüşmesi, sırf ben biraz daha fazla ders çalışabileyim diye birlikte uykusuz kalışlarımız, felaket yemeklerimi kurtarışı, tüm paraları bir haftada bitirip ay sonunu zor getirişlerimiz..

"Yapamam Masal, biliyorsun. On iki yıldır bir kez olsun ayrılmadım buradan. Ben buraya aidim ve senin için her zaman burada bekliyor olacağım. Unutma, sen benim hep sahip olmayı dilediğim küçük kız kardeşimsin ve ben, ömrümün sonuna kadar senin yegâne ağabeyin olacağım." dedi omuzlarımı sıvazlayarak.

"Seni çok seviyorum." dedim ve hıçkırıklarım boğazıma dizilirken, tüm gücümle ona son kez sımsıkı sarıldım. Dudaklarım arasından bir fısıltı gibi çıkan 'hoşça kal' dan bana arta kalan uçsuz bucaksız bir hüzündü..

Uçağa biner binmez, yönümü pencereye çevirip ağlamaya devam ettim. Anonslar yapılıp uçak hareketlenmeye başladığında gözyaşlarım ancak dinmişti. Bakışlarımı pencereden ayırıp önüme çevirdiğimde yanımda oturan adamın bana peçete uzatması üzerine burnumu çekerek usulca teşekkür ettim.

"Bacım iyisin?" dedi adam. Duyduğum sesle, şaşkınca yana döndüğümde gördüğüm yüze minnetle gülümsedim.

"Bahri?"             

"Masal bacım? Sen yine nereden çıktın?" dedi o da aynı şaşkınlıkla.

Gülümsemem yüzümde büyürken duygusallığımdan olsa gerek Bahri'ye sarılıp yeniden ağlamaya başladım. Nihayet kollarımı ondan ayırabildiğimde, bir kez daha gülümsedim.

"Bitti mi askerlik?" diye sordum burnumu çeke çeke.

"Benim askerlik bitmez bacım, kalıcıyım ben. Yalnız bir hafta izin vermişler, sonra görev vardır."

"Ne görevi?"

"Onu boş ver de senin yolculuk nereyedir? Bir kaybolmuşsun, daha da ne seni görmüşüz ne kekini.."

"Memlekete dönüyorum ben artık. İş için.."

"Ne iş yapardın ki sen?"

"Doktorum ben. Mecburi göreve gideceğim, doğuya."

"Bizim oralar güzeldir be bacım, mecburi demeyesin zoruma gider. Terör neyim olmasa cennettir, cennet. Hem içindeki her can bizlere emanettir, korkmayasın sakın."

"Olur mu öyle şey Bahri? Öyle demişler öyle kalmış işte adı. Annem endişeleniyor da; ondan pek sinmiyordu içime, erteleyip duruyordum."

"Ana yüreğidir ne yapsın?" dedi Bahri anlayışla.

Onunla konuşurken yolun nasıl geçtiğini anlamamıştım. Ağlamayı unutmuş hatta bir ara kendimi ona kahkahalarla gülerken bulmuştum. Tam Kerem'i soracak gibi oluyor, sonrasında nedense vazgeçiyordum. Ne yapmıştı benden sonra? Bir ay sonra döneceğim demişti, dönmüş müydü acaba?

"Yav bacım, hep soracam soracam çekiniyorum. Yüzbaşım senden sonra sinirli, mutsuz bir adam olup çıktı. Onu hiç böyle görmemişim. Ne demiş olasın ki bu adam bu hale gelmiştir?" dedi Bahri sonunda.

Kalbimin hızlı atışını mı durdursam, yoksa benden sonra mutsuz oluşuna mı üzülsem bilememiştim. Ah Bahri, evli olduğumu sandı, ben de inandığı şeyi destekledim, diyemedim tabi ona.

"Hiçbir şey." dedim gözlerimi kaçırarak.

"Düzelir dedik de düzelmedi bacım. Neyse bir daha nerede göreceksiniz zaten birbirinizi? Ne yalan söyleyeyim, yakıştırdım sizi ama o dağlarda, sen hastanelerde ne olurmuş haliniz? İyisi buymuş demek."

"Nerede şimdi?" diye sordum bir cesaretle.

"Görevdedir, yerini bilmeyiz." dedi Bahri. Boğazıma takılan yumruyla donup kalmıştım.

Uçaktan inene kadar Bahri'yle pek çok şey konuşmuştuk. Oysa benim aklım hâlâ kurduğu tek bir cümledeydi.. 'Görevdedir, yerini bilmeyiz.'

Ben biliyordum, onun yeri benim yüreğimdi. Ve eğer orada ona bir şey olmuş olsaydı burada benim yüreğim titrerdi. Evet, ben yalnızca üç kez görmüş olduğum bu adama âşık olmuştum. Annemden gizli, babamdan gizli, Ali'den gizli ve hatta kendimden bile gizli; âşık olmuştum.

Belki de bir daha asla görmeyeceğim bir adama karşı bunları hissetmem normal miydi? Peki onu yıllardır tanıdığımı düşündüren bal rengi gözlerine, sanki yıllardır hasret kalmışım gibi doya doya bakmak istemem.. Bu normal miydi?


Merhaba 🌸

Yorum ve oylamalarınızı bekliyorum ⭐️

Sevgiyle kalın

Instagram: kalemimdenkitabim


-

DOĞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin