Açmaya çalıştığım gözlerim kendiliğinden geri kapanıyordu. Sanki göz kapaklarıma tonlarca ağırlık bağlanmıştı. Biraz kıpırdanmaya çalışıp beni sağır eden sessizliğe bir son vermek istedim. O an fark ettim ki yattığım yer yumuşaktı.. Ben bir yatakta mıyım? Kurtulmuş muydum? Kerem gerçek miydi?
Nihayet gözlerimi açabildiğimde etrafa bakındım. Ayaklarım yatağa bağlanmıştı ve kırıldığını bildiğim elim bir tahta ile sabitlenip sarılmıştı. Odanın ahşap kokusu ciğerlerime dolarken, karnımdaki acılarla yüzümü buruşturdum. Adamın acımasızca attığı tekmeler gözümün önünden gitmiyordu bir türlü.
Açılan kapıya doğru baktığımda içeriye uzun boylu bir kadının girdiğini gördüm. Başına özensizce bağladığı şalını çıkarıp bir kenara atarken siyah gözlerini bana dikti. Dokunsam ağlayacak gibi bir hali vardı. Öyle ki; bir an için bana acımaktan çok, özleyerek baktığını sanmıştım.
"Kuzum.. Uyandın?" dediğinde yüzündeki sahici sevinci görmemek için kör olmak gerekirdi.
Kaşlarımı çatıp tutmaya çalıştığı elimi çektim. Bu insanları tanımıyordum ve nasıl görünürlerse görünsünler onlara güvenmiyordum.
"Kimsin sen? Beni nasıl getirdin buraya? Benden ne istiyorsunuz?" diye sıraladım sorularımı. Gözyaşlarım hücuma hazırlanırken onları kararlılıkla geri ittim. Yeterince güçsüz görünmüştüm zaten. Daha fazlasına izin veremeyecektim.
"Ablanım ben, korkma kuzum. Kurbanın olayım korkma benden." dedi hüzünle.
Saçlarıma dokunan elleri, delicesine sızlayan saç diplerimi daha da beter hale getirmişti. Yüzümü buruştururken yanlış bir şey yaptığını sanıp ellerini çekti.
"Canım yanıyor." dedim ama neden açıklama yaptığıma dair en ufak bir fikrim yoktu..
"Öldüreceğim o Hamza itini." dedi dolan gözleriyle.. Bu kez acıyarak bakıyordu bana. Aklına bir şey gelmiş gibi ayaklanıp varlığının yeni farkına vardığım sobanın üzerindeki tencereyi alarak kapının kenarındaki küçük masanın üzerine bıraktı.
"Çorba yaptım sana, açsındır." dedi gülümseyerek. Yüzünde hiçbir tanıdıklık barındırmayan bu kadın, gerçekten de ablam olabilir miydi?
Benim yeşillerimin aksine simsiyah gözlerine bakarak bunu anlamak güçtü. Belki de ben anneme çekmiştim o da babama ya da tam tersi.. Ne diyorum ben ya?
Çorba dolu kâseyi burnumun dibine kadar getirip kaşığı ağzıma uzattığında duraksadım. Ya içine bir şey attıysa? Neden atsın Masal? Zaten bağlısın, daha ne yapabilir sana?
"İç hadi, açsın biliyorum. Sana her şeyi anlatacağım söz veriyorum. Ama ne olursun kursağından sıcak bir aşın girdiğini göreyim önce." dedi samimiyetle. Yalvaran gözlerindeki masumiyeti görebiliyordum. Açlıktan kıvranan midemi dinleyerek uzattığı çorbayı içtim.
"Biraz daha istersin?" dedi gülümseyerek. Onu başımla onayladığımda kâseyi yeniden doldurdu. Gerçekten çok acıkmıştım. İkinci kâseyi de bitirdikten sonra gözlerime soruyla bakan kadına 'yeterli' dedim.
"Artık anlatacak mısın? Kimsiniz, benden ne istiyorsunuz?" diye sordum sonra ciddiyetle.
"Biz senin tek aileniz." dediğinde alaylı bir kahkaha attım.
"Tek ailemsiniz öyle mi? Sizler nasıl bir dünyada yaşıyorsunuz bilmiyorum ama benim yaşadığım dünyada hiçbir aile ferdine dayak atılıp zorla alıkoymak gibi abes şeyler yapılmıyor."
"Haklısın, haklısın kuzum. Dedemiz böyle işte, anneme ve babana olan hırsını senden alıyor. Ama o da çok kızdı Hamza'ya.." Anneme ve 'babana'..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Romance"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...