Burnuma dolan nefis patates kokusuyla kendimi mutfağa çekilirken buldum. Ali yine muhteşem bir kahvaltı hazırlamıştı ama kendisi ortalarda görünmüyordu. Güzelim patatesleri oracıkta bir başlarına bırakıp küçücük evde Ali'yi aramaya koyuldum.
Önce odasına baktım ama orada yoktu. Mutfakta da olmadığına göre bu küçücük evde gidebileceği tek yer olan banyoda olmalıydı. Usulca kapısını tıklattığımda oradan da ses çıkmadı. Tam telefonumu elime almış onu arayacakken kapı çaldı. Temkinli olarak delikten baktığımda ilk önce Ali'yi görüp rahatladım. Ama sonra gözüm yanında duran gözü yaşlı anne ve babama kaydı..
Sırtımı kapıya yaslayıp derin bir nefes aldım.. Kendime biraz zaman tanımak istemiştim. Onları o kadar çok özlemiştim ki.. Babamla konuşmaya öyle çok ihtiyacım vardı ki..
Nihayet kapıyı açtığımda kimse hiçbir şey söylemedi. Öne eğdiğim başım, gözyaşlarımı gizlememe yardımcı olurken; herhangi bir göz temasından da beni koruyordu. Babamın yumuşak ellerini çenemde hissettiğimde gözlerimi sımsıkı kapattım.
"Başını öne eğmesi gereken sen değilsin güzel kızım." dedi şefkat dolu sesiyle.
Onlarla nasıl küs kalabilirdim ki? Başımı hafifçe kaldırdığımda, gözlerim; babamın kıpkırmızı olmuş gözleriyle buluştu. Yüzünde, daha önce şahit olmadığım bir yorgunluk vardı. İlk kez onu böyle sakalları uzamış ve bakımsız görüyordum.
"Babana sarılmayacak mısın?" dediğinde sanki bunu sormasını bekliyormuş gibi kollarımı sımsıkı doladım ona. Muhtaç olduğum kokusunu içime çekerek tüm dertlerimi silmeyi denedim o an. Ne olursa olsun bana iyi gelebilecek tek şey oydu. Babamdı o benim. İlk kahramanım, ilk aşkım, ilk kahkaham.. Annem kollarını ikimize dolarken bir hıçkırık çıkıverdi ağzımdan..
"Seni çok özledik kızım." dedi hasret ve pişmanlık yüklü sesiyle.
Kapıdaki bu duygusal andan sonra, onları içeriye davet ettim. Ali kulağıma eğilip bir süre dışarıda olacağını söylediğinde minnetle gülümsedim ona. Alnıma bir öpücük kondurup evden çıktı.
Kahvaltı sofrasında oturmuş, hepimiz birbirimizin konuşmasını bekliyorduk. Ama kimse konuşacağa benzemiyordu. Babam tam anlamıyla dağılmıştı. Anneminse ondan aşağı kalır bir yanı yoktu. Keşke şimdi babam bana tüm bunların bir kâbustan ibaret olduğunu ve uyandığımda geçeceğini söyleseydi ve ben de sorgusuz sualsiz inansaydım ona..
"Arzu.." dedim gözlerimi önümdeki tabaktan ayırmadan. Ellerimi birleştirmiş, parmaklarımla oynuyordum.. Başparmağımın üzerine düşen gözyaşımı umursamadan devam ettim.
"O da biliyor muydu?" diye tamamladım sorumu. O sırada annem kalkıp yanıma geldi ve önümde diz çökerek başını dizlerime yasladı.
"Yapma." dedim titreyen sesimle. Yağmur hızını artırmıştı gözlerimde. Babam da tıpkı annem gibi kalkıp dizimin dibine çömeldiğinde kalbim binlerce parçaya bölünmüştü. İçinde bulunduğumuz eylemin tek bir ismi olabilirdi: Kahrolmak..
"N'olur yapmayın." dedim yıpranmış sesimle.
"Baba kalk n'olur? Anne.. Anne yalvarırım kaldır başını."
"Affet bizi kızım.. Sana bu hayattaki en büyük acıyı yaşattığımız için affet. Senin o dokunmaya kıyamadığımız minik yüreğine sonsuz bir acı yerleştirdiğimiz için, söylediğimiz yalanlar için affet bizi." dedi babam.
"Bu hayattaki en büyük acı.." dedim ve bir hıçkırık kendini bıraktı içimdeki uçurumdan aşağı.
"Sizi kaybetmektir benim için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Romansa"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...