Hazırlıklar, soruşturmalar derken aylar ışık hızıyla geçmişti. Sonunda kendimi Siirt'te bulduğumda, Kıbrıs'ta ve Sinop'ta deniz görmeye alıştığım için biraz yadırgasam da nedense burayı bir anda benimsemiştim.
Evimle hastane arası yürüme mesafesindeydi. İş arkadaşlarımın çoğu, Bahri gibi şiveli konuşuyordu. Yalnız kaldığım her an Ali imdadıma yetişiyor, bazen saatler süren telefon konuşmaları yapıyorduk. Annemse yine bana yemek göndermeyi kendine görev edinmişti.
Hastaneye gelen her üniformalı, kalbimin deli gibi atamasına sebep oluyordu ama hiçbiri Kerem değildi. Bahri'ye de bir türlü soramamıştım onu. Kendisinin bile nerede olduğunu söylemiyordu, Kerem'den bahseder miydi?
"Yine mi nöbettesin?" dedi Ali.
"Evet Ali'm, sanırım uykusuzluktan bayılacağım. Sakın uyumama izin verme." dedim sitemle.. Dinlenme odasındaki uzun koltukta, söylediğimin aksine, kendimi bir dakika bile olsa uykuya teslim edebilme umuduyla uzanmıştım.
"Neden iki gündür nöbettesin acaba?" dedi Ali azarlar gibi.
"Nesrin'in çok önemli bir işi varmış, nöbetleri değiştik. Rica etti kıramadım, ne yapayım?"
"İyi de bitanem, iki gün üst üste uykusuz kalırsan, insanlara ne kadar faydan olabilir?"
Ali'ye asistan olduğum dönemleri hatırlatıp savunma yapmaya hazırlanırken, telaşla içeriye dalan hemşire tüm uykumun açılmasını sağlamıştı.
"Masal Hocam, bir patlama olmuş. Ambulanslar birazdan burada olur." dediğinde, telefonu Ali'nin yüzüne kapatıp hızla yerimden kalktım.
Acilin kapısında ambulansları beklerken, önce üç hafif yaralı asker geldi. Hepsinin yüzleri kömür karasıydı. Kiminin üniforması parçalanmış, kiminin bir postalı kayıptı.. Fiziksel olarak kalıcı yaraları yoktu ama ruhlarının neler yaşadığından hepimiz bihaberdik.
Tüm doktorlar acil kapısına yığılmış, diğer ambulansları bekliyorduk. Birinin durumunun ağır olduğu bildirilmişti, benden daha kıdemli doktorlar olduğu için bu vakada yer alamayacağımı bilsem de, elimden geleni yapmak için diğer doktorlarla bekliyordum.
Bir ambulans yaklaşır yaklaşmaz, kapıları hızla açıldı ve sedye indirildi. Hasta bilgileri verildikten sonra vaka hafif olduğu için bana devredildi. Hastam içeriye alınırken diğer ambulans da çoktan yanaşmış ve durumu ağır olan asker indirilmişti.
Görmese de tanır mıydı kalp? Işık gözlerini alacak kadar yoğun da olsa, zifiri bir karanlık da sarsa etrafı tanır mıydı sevdiğini?
"Otuz yaşlarında, erkek. Patlama esnasında bir şarapnel parçası femoral bölgeye isabet etmiş, olay yerinde turnike uygulandı, bilinci kapalı ama durumu stabil kan basıncı-"
Evet.. Yüzü şimdiki gibi tanınmayacak halde karalara bürünmüş de olsa hafızama fersah fersah işlenmiş bu yüzü, nerede görse tanırdı yüreğim.
Ve şimdi, zamanın benim için donmuş olduğu bu yerde tek bir adım dahi atamayışımın sebebi; gözlerimin korkuyla değdiği göğsünün üzerindeki 'Çağan' yazısıydı..
Koparılmış bir çiçek oluvermişti ruhum.. Yazın orta yerinde kara kışlar düşmüştü sanki payıma. Bir yangın ki; yüreğimin, ciğerimin, aklımın, hayallerimin tam orta yerinde, denizlerin, uçsuz bucaksız ummanların içinde alev almıştı.
Yaşadığımız kısacık anlar, bana onlarca yıl gibi gelen, on saniye içinde hatırımda binlerce kez canlanıp az önce gözlerimin önünden geçen haliyle yitip gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Romansa"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...