Sonunda eve geldiğimizde Levent valizlerimi çıkarmama yardım ettikten sonra kapının önünde bana sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim, havaalanına bırakabilirdim seni." dedim.
"Gerek yok şimdi bir taksiye binerim şuradan. Kedine çok dikkat et tamam mı? Bir şey bulursan mutlaka bana ulaş. Peri'yi kaybedersek Kerem'i tutamayız." dedi ciddi ciddi.
"Ulaşırım, sen de arada bir karargâha uğra ve bana haber ver." dedim iç çekerek.
Levent gittikten sonra içeri girip kapıyı kapattım. Burası oldukça büyüktü. Siirt'teki evinin iki katı kadardı ve çok moderndi. Valizleri girişte bırakıp Kerem'in yokluğunu fırsat bilerek içeriye ilerledim ve odalara bakmaya başladım.
Toplamda dört oda vardı, biri ebeveyn odasıydı ve eşsiz kokusuna bakılırsa Kerem, Peri için geldiğinde kesinlikle burada kalıyordu. Bu da demek oluyordu ki ben de bu odaya yerleşecektim.
Diğer odalardan birinde çalışma masası, kocaman bir ekran ve oyun konsolu vardı. Bir diğeriyse tahminen misafirler için ayrılmıştı çünkü sadece bir yatak ve küçük bir dolaba sahipti.
Son oda ise beni gülümsetmişti. Çünkü bu odada ev şeklinde harika bir yatak ve bir köşesinde bebek evi, diğer köşesinde çadır kuruluydu. Oyuncaklar dışında odanın herhangi bir dağınıklığı yoktu ve burası bile sadeydi. Peri'yi ve Kerem'i burada oynarken hayal edebiliyordum.
Mutfak, bembeyaz dolaplarının aksine simsiyah bir tezgâha sahipti ve hep hayalini kurduğum ada tezgâh ortadaki yerini almıştı. Kerem bu kocaman evi neden almıştı bilmiyordum ama kendimi buraya ait hissediyordum. Üçümüzü burada hayal edebiliyordum.
Geceyi uykusuz geçirdikten sonra sabah erkenden hazırlanarak evden ayrılıp Peri'nin yurdunun yolunu tuttum. Bir an evvel onunla konuşmalıydım.
Yurda vardığımda miniğimi bahçede koştururken gördüm. Bir zamanlar anne ve babasının koşturduğu bu bahçede, şimdi o vardı.. Hayat tuhaf ve acımasızdı.. İçeri girmek istiyor ama o adımı bir türlü atamıyordum. Bir an için kocaman bir ağaca takıldı gözlerim.
"İn aşağıya, dedim sana! Bak şimdi inersen dövmeyeceğim." dedi çatık kaşlı adam. Muzaffer'di bu.. O iğrenç adam..
"Yalancı! Döveceksin biliyorum." dedi küçük Masal.
"Kuzum, korkutma bizi in hadi, bak düşeceksin bir yerine bir şey olacak." dedi adını hatırlayamadığım bir kadın.
Tüm çocuklar ağacın etrafına toplanmış beni izliyordu. Sonra Kerem ve Levent'in bir adamın elinden tutmuş bize doğru geldiğini gördüm. Bu adam, hastanede karşılaştığım müdürün genç haliydi.
"Kızım, in hadi aşağıya." dedi sevecenlikle.
"Dövecek beni bu adam. Ha bire vuruyor. Bak şurama, hep rengi mor." dedi küçük Masal kolunu gösterirken. Müdür öfkeli gözlerle Muzaffer'e baktı.
"Masal in hadi. Korkuyoruz bak, hem nasıl çıktın sen oraya?" dedi gamzeli.
"Ama dövecek.." dedi ağaca sarılmış küçüklüğüm. Dudaklarını büzüp gözlerini doldurdu..
"Sulama şu çimenleri, in bak müdür de burada. İzin vermez ona." dedi bu kez ikna edeceğini umarak.
"Herkes gitsin ineceğim. Siz kalın ama." dedim kararsızlıkla. Sonunda ikna olmuştum ve müdür herkesi uzaklaştırmıştı ağacın altından. Levent sabırsızlıkla bana elini uzattı.
"İn hadi." dedi.
"İnemiyorum ki." diye fısıldadım kimse duymasın diye.
İkisi de kıkırdadıktan sonra Levent, Kerem'i omzuna alıp bana yetişmeye çalıştı. Ben de canım acısa da yavaşça kaydırdım kendimi. Bu, bir ağaca ilk tırmanışımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU
Roman d'amour"Komik misin?" "Eksiğim." "Masal!" "Kerem?" "Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?" "Tutamadıklarınla mı?" "Şunu keser misin?" "Neyi?" "Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı." "Üniforman üzerinde değil." "Yani?" "Yani emir komuta bende." ÖNEMLİ: Başlamadan ön...