Sabah uyandığımda dün gece olanları düşündüm. Gördüğüm rüyayı, anlamını düşündüm. Sonra ise kendime gelmiştim. Yattığım yerden kalktım. Bu bir işaretti ama ondan vazgeçmem için değil. Onu aramaya devam etmem için. Onu normal yollar ile arayamazdım. O bizim cezalandırmak için kovaladığımız kişilerden biri değildi. O benim düşmanım değildi. Onu bulmak uzun çabalar ve dolambaçlı yollar gerektirmiyordu. Barış'ı bulmak sandığım kadar zor değildi. Onu arayarak bulamazdım nasıl olsa. Ama bu oturup beklemek anlamına gelmiyordu.
Odadan çıkıp alt kata indim. Üstüme bir şey almam gerekiyordu hava bugün biraz daha kapalıydı. Kapıyı kırmak uğruna yatak odasına doğru gittim ama kapı hemen açılmıştı. Oysa dün kilitli olduğuna yemin edebilirdim. Fazla düşünmemeye karar verip içeri girdim ve bıraktığım eşyalardan üstüme bir ceket buldum. Siyah bir jean, beyaz bir tişört ve siyah bir ceket vardı üzerimde. Gayet basit ve sade görünüyordum. Evden çıktığımda önce nereye gideceğimi düşünmüştüm. Kronolojik sıraya göre gitmeye karar verdim ve Barış'ın kardeşi tarafından kaçırılmadan önce gittiğimiz piknik yerine gitmeye karar verdim. Bir taksi tutmuş ve kısa sürede gitmiştim. Yemek yediğimiz, bulutları izlediğimiz yerlere gittim. Hepsi dün gibi aklımdaydı. İçimden ağlamak geliyordu ama hayır, bundan sonra ağlamayacaktım.
Piknik yerinde biraz oturup gölü ve balıkları seyretmiştim. Oradan çıktıktan sonra tekrar taksiye binmiş ve Ece ile tanıştıktan sonra gittiğimiz bara gitmiştim. Kapıdaki adam beni görünce ismimi sormamıştı bu sefer.
"Hoşgeldiniz Afra Hanım."
İçeri girdiğimde akşam çaldıklarına nazaran daha sakin şarkılar çalıyordu. Bir şeyler içmek için oturdum. Barmen gelip ne istediğimi sorana kadar düşünmemiştim bile.
"Alkolsüz bir şeyler."
"Tabii efendim."
İçeceğim geldiğinde içmeye ve sahnede dans edenleri izlemeye başladım. İçtiğim üçüncü garip kokteylde midem bulanmaya başlayınca ödeyip çıkmıştım. Aslında kabul etmeyeceklerimi bildiğim için gizlice para bırakmıştım ama aynı şeydi. Bardan çıktıktan sonra Pınar'a yaptığım şeyler aklıma gelmiş ve oraya gitmek istemiştim. Geldiğimde etrafta kimse yok gibi görünüyordu. Seste almıyordum zaten. İçeri girdim, içerisi tamamen boştu. Sanırım kullanılmıyordu artık. İçeride biraz gezindim ve üst kata çıktım. Neredeyse hiçbir şey yoktu. Barış'ı bulma ümidim azalmaya devam ediyordu ama hala tükenmemişti. Oradan çıkıp tekrar taksiye bindim. Tek bir yer vardı aklımda. Barış kardeşine çok sinirli olduğunu ve bunca zaman yaptığı şeylerden dolayı onu öldüreceğini söylemişti. Öldü mü bilmiyordum ama şu an aklıma daha iyi bir fikir gelmiyordu. Yerini tam hatırlamaya çalışmıştım ama zordu. Yolu çok fazla görememiştim. Milyonuncu kez taksiye binerken hatırladığım kadarı ile tarif etmeye çalıştım ve en sonunda doğru tarif ettiğimi anlamıştım. Tam ödeyip inecekken taksici amca konuşmuştu.
"Yavrum buralar tenha yerler emin misin burada inmek istediğine? Başına bir şey gelmesin?"
"Yok amcacım eminim. Bir arkadaşımı görmeye geldim ben. Bir şey olmaz."
"İyi peki, sen bilirsin. Dikkatli ol yavrum. Allah kaza beladan korusun."
"Amin amcacım. Teşekkür ederim. Hayırlı işler."
İndikten sonra düşündüm. İnşallah kaza bela çıkmazdı başımıza. İlk zamankinden farklıydı biraz. Aslında kardeşinin tam olarak burada olduğunu düşünmüyordum. Ama öğrenmek için gelmiştim. Kapıyı yavaşça açtım ve içeri girdim. İçeride garip şeyler oluyordu. Birileri birilerine işkence ediyordu sanırım. Şansıma Barış'ın kardeşi buradaydı. Önemli bir şey olmalıydı. Tabii içeri sonradan girince herkes bir anda bana bakmıştı. Herkes bakınca o da dönüp bakma ihtiyacı duymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savcının Kızı
FantasyBir savcı, onun yüzünden cezaevine giren bir kurtadam. Çıkınca Savcı'nın Kızı'ndan intikam almak ister ve oğlunu bu işe karıştırır ve onların kütüphanede bir ''şiir'' sayesinde tanışmasını sağlar.Fakat hiç beklemediği şeyler olur. Savcı'nın Kızı ayn...