Karakola ifade vermeye gittiğimde Türk bir avukat ve çevirmen getirmişlerdi. Aslında ihtiyacım yoktu ama bir şey demedim. Avukat benimle konuşmaya geldiğinde tabii ki bizim adamımız olduğu için çok fazla konuşmamıza gerek kalmamıştı. Bir kaç şeyi tekrar etmiş ve sorgu odasına geri dönmüştük.
"Afra Kurt, eşiniz Barış Kurt'un cinayeti ile suçlanıyorsunuz. Sessiz kalma hakkına sahipsiniz."
"Müvekkilim ifade verecek."
"Barış Kurt'u neden öldürdün?"
"..."
"Barış Kurt öldürüldüğünde neredeydin?"
"Partideydim."
"Olay yerinde olduğunu kabul ediyorsun yani? Neden partideydin?"
"..."
"Partiye sadece davetlilerin katıldığını duydum. Davetiyen?"
"Türkiye'de kaldı."
(...)
İfade bittiğinde bir şey olmamıştı. Gitmekte özgürdüm. Hızlıca karakoldan çıktım ve geri dönmek için yola çıktım. Telefondan Cenk'i aradım ama açmıyordu. Hızlıca partinin yapıldığı otele geri döndüm ama biraz geç kalmıştım. Kimse yoktu. Ada'ya yakalanma riskine giremeyeceğim için hızlıca çıktım ve Barış'ın bulunduğu hastaneye geri döndüm. Ada ve Aral'ın hastaneye girdiğini gördüğümde kalp atışım hızlanmıştı. Neden geri gelmişlerdi ki? Atladığım pencereden geri çıktım ve hızlıca elbiseyi üstüme geçirdim. Barış gitmişti, morga götürmeleri gerekiyordu. Ada ve Aral'ın geri döneceğini tahmin ettiğimden bunu da ayarlamıştım ama umarım işe yarardı. Hemen bir mesaj attım ve morgda olmasını ümit etmeye başladım. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdum ve yüzümü yatağa gömdüm. Kapının açılma sesini duyduğumda rimelim akmış bir şekilde başımı kaldırdım.
"Buna inanmamı mı bekliyorsun?"
"Ne oluyor?"
"Luna gitmiş. Sen aldın değil mi? Barış'ta ölmedi zaten. Beni kandırabileceğini mi sandın?"
"Luna gitmiş mi?"
Sakince yerimden kalktım ve Ada'ya doğru yürüdüm. Bir kaç adım gerilemişti. Dişlerimi ve gözlerimi çıkardığımda büyü yapmaya hazırlanıyordu.
"Ne yaptın kızıma? Nerede kızım?"
"Bilmiyormuş numarası yapma."
Sesi titremişti bunu söylerken. Benim yaptığıma o kadar da emin değildi. Tam üzerine atlayacak iken içeri giren Murat Bey tutmuştu beni.
"Ne oluyor burada?"
İnandırıcı olsun diye İngilizce konuşmuştu ben de İngilizce karşılık vermiştim.
"Hiçbir şey. Hanımefendi Barış'ın öldüğüne inanmıyor. Onu görebilir miyiz?"
"Üzgünüm-"
"Lütfen onu son bir kez göreyim."
"Pekala ama bir kez tamam mı?"
"Tamam."
"Tamam."
Morga inerken gözlerim dolmuştu. Gerçekten ölmüş gibi hissediyordum. Ada'nın bunu gördüğüne emindim. Morgun kapısı açıldı ve içeri girdik. Murat Bey kapaklardan birini açtı ve dışarı çekti. Barış yatıyordu öylece. Makyaj o kadar gerçekçiydi ki ağlamaya başlamıştım. Hızlıca morgdan çıkarken Ada'da Aral ile birlikte arkamdan gelmişti.
"Şimdilik sen kazandın ama dediğin gibi Luna'yı sen almadıysan şansına küs. Zira biricik yeğenimi bulmak için kılımı bile kıpırdatmayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savcının Kızı
FantasyBir savcı, onun yüzünden cezaevine giren bir kurtadam. Çıkınca Savcı'nın Kızı'ndan intikam almak ister ve oğlunu bu işe karıştırır ve onların kütüphanede bir ''şiir'' sayesinde tanışmasını sağlar.Fakat hiç beklemediği şeyler olur. Savcı'nın Kızı ayn...