42.Bölüm

65 5 20
                                    

"Başınız dönüyor ve mideniz bulanıyor çünkü beyninizde tümör var ve korkarım ki kurt olmanız bu hastalığın iyileşmesinde yeterli olmayacak..."

Bu cümle beynimde bininci kez yankılandığında delirmek üzereydim. Bunca zamandır bir bebeğim olacak sanmıştım fakat alakası bile yokmuş. Murat Bey'in yanından ayrılıp Samet'in evine gelmiştik. Oturduğum koltukta dikleştim ve belki on belki on bininci kez göz yaşlarımı serbest bıraktım. Hiç kimse bir şey demiyordu.

"Afra, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama üzülme. Bir çaresini bulacağız."

Kafamı kaldırıp diğerlerine baktım.

"Çaresi mi? Ne çaresi Ece? Murat Bey, kurt olman yeterli değil dedi. Daha ne çaresi bulacaksınız. Ameliyat mı? O da olmazmış. Umudu kesin artık benden. Benim kurtuluşum yok."

"Afra... Özür dilerim."

"Özür dileme Aral. Kimsenin suçu değil bu."

Herkes yüzüme üzgün gözlerle bakarken aklıma dank eden şeyle gözlerim faltaşı gibi açılmıştı.

"Bir dakika! Biz neden Hakan'ın evine gitmiştik? Hakan bebeği istediği için değil mi?"

"Evet. Bebeğin masraflarını üstleneceğini falan söylemişti."

Yerimden kalktım. Herkes delirmişim gibi bana bakıyordu.

"Benim... Benim babam öldü, Eray öldü, Barış öldü. Oradaki savaşı ne için verdik. Olmayan biri için. Barış bana ihanet etmek istememişti. Ben söyledim size ama bana inanmak istemediniz."

Boş boş bakıyorlardı hala.

"Barış bebeğimin olmadığını biliyordu. Tamam tümörü bilmiyordu belki. Ama hamile olmadığımı biliyordu. Neden söylemedi. Çünkü o gün orada Hakan'ın öleceğini de biliyordu, kendisinin öleceğini de. Barış, Hakan daha fazla bana zarar vermesin diye kendinden vazgeçti. Feda etti kendini. Ama siz Barış'ın bana ihanetinden bahsedip durdunuz. Barış bana ihanet etmedi. Barış beni korumak istedi. Allah kahretsin. Ben her şeyi anladığımı, Barış'ın ihanetini ortaya çıkardığımı zannederken aptallık yapıp öldürmeye gittim onu. O gün o eve, Hakan'ın evine, başından beri beni korumaya çalışan adama ecel olmaya gittim. Ben Barış'ı beni korumaya çalıştığı her anın içine hapsettim. Öldürdüm onu. Barış Hakan'a ihanet ederken ben bana ihanet ediyor sandım. Alda öldüğünde her şey aşkının olur öyle mi? Belki de her şey gerçekten her şeydir. Barış'ın sahip olduğu 'her şey' de benim oldu. Barış'ın ölümüne dair 'her şey' de. Kehaneti ilk duyduğumda her şey iyi bir şey sanmıştım. Ama her şey demek, her şey demek. İyi anlamda da, kötü anlamda da. Şimdi aşkı alfayı öldürdü. Sahip olduğu her şeyin içinde de boğuluyor."

Başka hiçbir şey demeden çıkmıştım evden. Yolda giderken bir taksi durdurmuş ve babamın evinin adresini söylemiştim. Uzun zamandır gitmemiştim eve. Bir süre orada kalmayı planlıyordum. Evin önüne geldiğimde parayı verdim ve taksiden indim. Evimi çok özlemiştim. Kapıyı çaldım. Şengül Teyze açmıştı yine.

"Afra Hanım? Buyrun."

İçeri geçerken konuştum.

"Merhaba."

"Merhaba Afra Hanım. Sizi görmeyeli uzun zaman oldu."

"Seni de Şengül Teyze. Ama bundan sonra daha sık göreceksin sanırım. Çünkü bir süre burada kalacağım."

"Çok mutlu oldum. Afra hanım izninizle bir şey sormak istiyorum. Babanız nerede biliyor musunuz?"

Bu soru ile duraksamıştım.

Savcının KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin