24.Bölüm

629 28 5
                                    

İftira Planı


Valide sultan, Yadigâr hatundan haremdeki kavgayı dinlemişti. Kavga edenlerden biri, Hümaşah'ın hizmetinde olduğu için onu da dairesine çağırttı.

"Hümaşah, bu cariyeler sadece hizmetinde değiller onları eğitmek ve  terbiye vermek senin elinde. Lakin görüyorum ki cariyelerine hiç terbiye verememişsin."

Hümaşah valide sultanın kendisine olan tavrı karşısında şaşkındı. Aralarını iyi sanıyordu fakat yanıldığını anladı. Valide sultan ona hâlâ düşmanca davranıyor, Selvihan'a gösterdiği anlayışın onda birini göstermiyordu. Bu durumda Hümaşah'ı hayal kırıklığına uğratmıştı.
"Ama validem ben elimden geleni yapıyorum. Simdi neden beni suçladınız ki? Ben aramız düzeldi zannediyordum ama yanılmışım."

"Bu ne hadsizlik Hümaşah! Aramız düzeldi diye seni hususi kayıracağımı mı düşündün. Ben böyle bir insan mıyım? Ben de seni düzeldin zannediyordum lakin hâlâ küstah ve saygısız davranıyorsun."

"Öyle demek istememiştim..." Hümaşah daha fazla uzatmak istemedi kısa kesti.
"Afedersiniz validem bir daha olmaz. Müsadenizle evlatlarının yanına dönmem gerek."

Nigar hatun, dairede Hümaşah'ın yazı derslerinden kalan bir kağıt bulmuştu. Biraz acemice yazılmış olsa bile işlerine yarardı. Selvihan şimdi nasıl bir iftira atacağını, ne yazacağını düşünüyordu. Hümaşah'ın geçmişini hatırlamaya çalıştı.
"Hümaşah asil ve tanınmış bir aileden geliyordu. O vakit casusluk yapsın."

"Öyleyse ben gizli bir yer bulayım. Mektubu oraya koyarız. Taşlıktan biri o mektubu bulup Yadigâr hatuna verir."

"Aferin Nigar, öğreniyorsun."

1 gün sonra;
Hümaşah olanları unutmuş gayet neşeliydi. Bazen Selim'i düşünerek dalıp gidiyor, bazen de hayaller kuruyordu. Şimdi de kendi lisanında, annesinin ona söylediği şarkılardan birini mırıldanıyordu. Cariyeleri de neşesinden nasibini almışlar gülümseyerek anne ve evlatlarını izliyorlardı. Hümaşah oğlu Mahmut'un anlından öperek beşiğine yatırdı. Kızını da öptükten sonra cariyelere döndü.
"Samur kürkümü getirin. Bahçeye çıkacağım."

"Lakin karlar henüz erimedi sultanım."

"Daha iyi ya. Karların üzerinde dolaşmak istiyorum. Evlatlarım size emanet."

Hümaşah soğuğa aldırmadan karların üzerinde yürümeye başladı. Selim de onu terasından görüp aşağı inmişti. Yine gülümseyerek izliyordu hasekisini. Hümaşah Selim'i görünce eliyle yanına çağırdı. Selim gelince ona sıkıca sarıldı. İki aşık el ele tutuşarak karların üzerinde yürüdüler.

***

Selvihan ve Gülnihal akşam yemeği için valide sultanın sofrasına oturmuştu.
Selvihan;
"Validem, bu Hümaşah hatun biraz tuhaf davranıyor. Sanki bir iş çeviriyor gibi geldi bana. Dikkatli olmak lazım."

"Sana öyle gelmiştir Selvihan. Öyleyse bile ben âlâkadar olurum kavga istemiyorum."

"Tabi ki siz varken bana düşmez."
Valide sultan, Hümaşah'tan şüphelenmişti. Selvihan da bunu farketti, amacına ulaşmıştı.

Gülnihal sultan;
"Validem belki de Selvihan haklıdır. Hümaşah'ın ne yapacağını kestiremiyoruz. Hem hünkâr abimi de avcunun içine almış-"

Hatice sultan öfkeyle kızının sözünü kesti,
"Gülnihal! Hünkârımız hakkında böyle konuşmamalısın. O hatun kim ki koskoca Sultan Selim'i avcunun içine alsın."

"Bağışlayın validem ben öyle demek istemedim. Lakin yine de Selvihan'ın dediklerini bir düşünmek lazım gelir."

"Az evvel dediğim gibi öyle bir şey varsa ben âlâkadar olurum."
Valide sultan kesin bir şekilde konuşmuş, konu kapanmıştı. Selvihan sultan memnun bir şekilde yemeğini yemeye koyuldu. Yemek sonrası herkes kendi dairesine çekildi. Hem Hatice sultan hem Gülnihal sultan şüphelenmişlerdi. Ciddiyetle Selvihan'ın söylediklerini düşünüyorlardı.

Ertesi gün Halime sultan kahvaltıdan sonra Ayşenil'i de alıp Gülnihal'e ziyarete gitti.

Asude sultan;
"Sultan halam ne iyi ettiniz. Aynı çatı altındayız lakin birbirimizi nadir görüyoruz."

Halime sahte bir şekilde gülümsedi,
"Öyle oluyor. Sen nasılsın Gülnihal hiç sesin çıkmıyor?"

"İyiyim sultanım."

Halime onun bu soğuk tavrına aldırmadı.
"Düğün telaşı içindesin tabii. Sahi düğün ne vakit olacak?"

"Hazırlıklar biter bitmez inşallah."

Düğün konusu açılınca Ayşenil'in de suratı asıldı. Halime yan gözle yeğenin suratındaki değişimi gözlüyordu.
"Hünkâr ağabeyin, Mevlüt Paşayı seçmekle yerinde bir karar vermiş. Zira paşa genç yaşına rağmen yetenekli ve cevval. Maşallah çok hayırlı bir izdivaç olacak. Sen ne dersin Ayşenil?"

Ayşenil irkildi, hiç beklemiyordu. Ne diyeceğini de bilemedi.
"Şey... Evet öyle. Ben de sizin gibi düşündüm."

Halime anlayacağını anlamıştı. Kısa süre sonra beraber kalktılar. Halime sultan Ayşenil'i kendi dairesine getirdi, cariyeleri yolladı.
"Ne bu hâller? Yoksa o paşaya meftun mu oldun? Gülnihal'i kıskanıyor musun?"

Ayşenil bu sorulara afalladı ve çok sinirlendi.
"Ne münasebet! Gülnihal'i ne diye kıskanacakmışım? Hem benim Mevlüd denilen paşayla işim olmaz. Nerden çıkarıyorsunuz bu lakırdıları?"

"İnkar etme Ayşenil, suratını gördüm. Zaten kaç vakittir sende bir hâller vardı. Bugün anlaşıldı."

Ayşenil başka seçeneğinin olmadığını anlayınca suskun kaldı. Bu da Halime'yi onaylıyor anlamına geliyordu. Halime sultan öfkeyle iç geçirip odada volta atmaya başladı. Kendi kendine söyleniyordu.
"Sevda vakti mi şimdi? Hem de en olmayacak kişiye sevdalanmışsın. Ben sana böyle mi öğrettim kızım. Yok senin aklın başında değil."

"Artık aklım başımda sultanım. Beni sevmeyen birine sevdalanacak değilim."

"Öyleyse toparlan artık!"

"Merak etmeyin toparlanacağım. Hatta öyle bir toparlanacağım ki..."

***

Nigar hatun;
"Bu taş biraz oynamış gibi. İşte şu küçücük çıkıntıya kağıt sığar."

Selvihan eliyle çıkıntıyı yokladı. Sonra da kağıdı katlayıp denedi.
"Sahiden sığıyor. O vakit burası olsun."

Nurmisal hatun meyve tabağını mutfağa bırakmış geri dönüyordu. Sesler duyunca yönünü değiştirdi. Selvihan ve Nigar'ı duvara bakarken buldu. Fakat ne konuştuklarını duyamıyordu. Ayaklarının ucuna basarak sessizce onlara yaklaştı.

"Nigar son zamanlarda çok işime yarıyorsun aferin sana. Ama emin ol mükâfatını fazlasıyla alacaksın."

"Allah tuttuğunuzu altın etsin sultanım, sağolun."

Sonra ikisi yürümeye başladı. Nurmisal bir şey anlamasa da şüphelenmişti. Bu konuşmaları düşüne düşüne Hümaşah'ın dairesine gitti. Pek bir sonuç bulamayınca üstünde de durmadı.

1 gün sonra;
"İstediğiniz gibi mektubu yerleştirdim sultanım."

"Aferin, şimdi de o cariyeyi bul. Bu bir kese altını ver, iyice tembihle. Unutma, kağıdı Yadigâr'a verecek. Verirken de benim öğrettiklerimi söyleyecek."

"Derhal hâllediyorum."

Nigar işin sonunda kendi alacağı altınları düşünerek kuklaları olan cariyeyi buldu. Artık iftira planını uygulama vakti gelmişti. Selvihan, Hümaşah'ın ağzından detayına kadar inandırıcı bir mektup yazmıştı. Hatice sultan ve Gülnihal sultanı ise Hümaşah'a karşı doldurmuştu. Şimdi sıra Nigar hatundaydı. Anlaştıkları başka bir cariye de Hümaşah'a Sultan Selim'in kendisini çağırdığını söyledi. Hümaşah neşeyle has odaya gitti. Fakat gittiğinde sinsi gülüşüyle kendisini bekleyen Selvihan'la karşılaştı.

Hümaşah bir Selim'e bir Selvihan'a baktı. Selvihan kendiden emin bir şekilde duruyordu. Selim ise meraklı görünüyordu. Selvihan zafer edasıyla kapıdan giren cariyeye baktı. Elinde, Hümaşah'ı bitirecek kağıtla Sultan Selim'e doğru yürüyordu. Selvihan'ın kalp atışları iyice hızlanmıştı. Zaferine dakikalar kalmıştı.

Kağıt Sultan Selim'in eline geçince odadaki herkes heyecanla ona baktı. Nefesler tutulmuş, ortam iyice gerilmişti. Selim gayet normal bir şekilde kağıdı açtı ve içinden okumaya başladı.

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin