10.Bölüm

1.6K 61 6
                                    

Sefer Vakti


Sultan Selim dairesinde kitaplarıyla meşguldü. Sadrazam Lütfi Paşa, telaşla has odaya geldi.

Selim kitaplarını bir kenara bırakıp ayağa kalktı.
"Lütfi Paşa, nedir mesele? Vergiler hakkında mı?"

"Hünkarım. Başka bir mesele için gelmiştim aslında. Ama vergi meselesi hakkında endişe duymayınız. Tamamen hallettik."

"O vakit niçin geldin?"

"Doğu sorunu için gelmiştim. Sefer gerekebilir."

***

Yeni uyanan Hümaşah, hazırlanmış, aynanın karşısında saçlarını tarıyordu. Dairesinin kapısı tıklaltıldı. Gelen hünkâr kalfasıydı. Selim'in Hümaşah'ı çağırdığını haber verdi. Hümaşah saçlarını hızlıca düzeltip kızını Latife hatuna teslim etti. Heyecanla Selim'in yanına gitti.

Gittiğinde Selim, kahvaltı için Hümaşah'ı bekliyordu. Beraber kahvaltı ettiler. Daha sonra beraber divana oturdular. Selim az önceki sesine nazaran ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Hümaşah'ım, güzel sultanım. Yakında sefere çıkmam gerekecek."

"Sefere mi? Peki ne zaman gelirsin?"

"Bilmiyorum lakin hazırlıklar biter bitmez ordu yola çıkacak."

"Ben seni çok özlerim. Erken dön. Kendine de dikket et." Bu sözleri söylerken samimiydi. Kendisi de anlam verememişti bu samimiyete.

"Merak etme. Dikkat ederim. Allahın izniyle geri döneceğiz."

"İnşallah."

2 hafta sonra;
Sefer hazırlıkları tamamlanınca padişah, sırayla ailesiyle vedalaştı. Önce validesinin elini öptü. Hatice sultan oğlu için endişeleniyor, bir o kadar da gurur duyuyordu.
"Ordumuzun başarısı daim olsun. Nice zaferlerle dönersiniz inşallah."

Hepsi bir ağızdan "Amin" dedi. Sırasıyla kardeşleri; Gülnihal sultan ve Asude sultanla vedalaştı. Asude sultan yaşlı gözleriyle abisine sarıldı. O diğerlerine göre daha duygusaldı. Selvihan'la vedalaştı. Küçük şehzadeyi kucağına alıp öptü. Sıra Hümaşah'taydı. Onun da gözleri dolmuştu. Birbirlerine sıkıca sarıldılar.
"Allahın izniyle zaferle dönün hünkarım."
Hümaşah Selim'in kulağına yaklaşıp
"Seni seviyorum." dedi. Selim de "Ben de seni." dedi.
Daha sonra küçük kızını kucağına alıp onu da öptü.

***

Ordu sefere çıkalı bir hafta olmuştu. Selvihan, Selim'in yokluğunun Hümaşah'tan kurtulmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyordu. Vedalaşmada Selim'in ona sıkıca sarıldığını farketmişti. 'Nasıl olsa kız doğurdu' diye geçirdi içinden. Böylece ondan kurtulmak daha kolay olacaktı. Hatice sultanın da onu sevmediğini biliyordu. Şehzade Ahmed'i uyutup, Ahmet'in dayesini tembihledi. Taşlığın yolunu tuttu. Tam tahmin ettiği gibi Hümaşah da ordaydı. Cariyeler destur sesiyle sıraya dizildiler. Hümaşah arkadaşlarıyla sohbet ediyordu bir yandan da aklı Selim'deydi, onun için endişeleniyordu. Selvihan'ın gelmesiyle düşüncelerinden ayrıldı. Selvihan yanına geldi. Yüzünde yine sinsi bir gülüş vardı. Alaylı bakışlarıyla Hümaşah'ı süzdü. İmalı bir ses tonuyla;
"Hümaşah hatun!" dedi.

"Ne var?"

"Pek bi durgun görünüyorsun. Yoksa şehzaden olmadı diye mi böylesin?"

"Ne alaka?" Hümaşah yine Selvihan'ın kendisine sataşmaya çalıştığını anlamıştı. Umursamamaya çalıştı.

"Yoksa Selim gitti, savunmasız kaldın diye mi?"

"Selim gitti diye üzülmüyorum lakin onun için endişeleniyorum. Sen onun için endişenlenmiyorsun galiba."

Bu sefer sinirlenen Selvihan oldu.
"Benimle doğru konuş. Zira ben senin gibi basit bir cariye değilim, haseki sultanım."

Tüm cariyeler hem fısır fısır konuşup hem de onları izliyorlardı. Bir anda hepsi destur sesiyle irkildiler. Valide Sultan gelmişti. Selvihan taşlığa gelmeden evvel valide sultanla konuşmuştu. Valide sultan beraber yaptıkları plana göre hareket ediyordu. Valide sultan Hümaşah'ı azarladı.

Hümaşah kendini savunmaya çalışsa da hiçbir işe yaramadı. Valide sultan hükmü çoktan verdi.
"Ağalar! Hümaşah hatunu zindana atın. Aş, su vermeyin. Ben söyleyene kadar da çıkarmayın."

Hümaşah, yalvarıp yakarsa da Hatice umursamadan taşlığı terk etti.
"Bırakın beni. Ben hünkarın gözdesi! Valide Sultanım benim suç yok."

Ağalar onu zindana attılar. Hümaşah, ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Aklında bebeği vardı. Kapıyı yumruklayıp bağırmaya başladı.
"Valide sultanım! Aybüke, kızım ne olacak? Çıkarın beni!"

Bu olanlara bir türlü anlam veremiyordu. Bir süre sonra ümidi kesildi. Daha önce de zindana düştüğü için çıkamayacağını biliyordu. Çaresizce geri çekildi. Bir iki adım geri gitti. Alçak sesle;
"Ben Hümaşah Sultanım." dedi.

***

Zifiri karanlık zindanda sabahın olduğu bile anlaşılmıyordu. Hümaşah'ın gözüne uyku girmesede sabaha karşı uykuya yenik düşmüştü. Uyandığında aklına bebeği geldi 'Birazdan çıkarırlar' diye düşündü. Umduğu gibi kısa bir süre sonra kapı açıldı.

Tüm heybetiyle valide sultan belirdi. Kibirli bakışlarını yerde perişan hâldeki, ışıktan gözleri kısılmış Hümaşah'a dikti. Eliyle dışardaki ağaya işaret verdi. Ağa işaretle elinde bir kap su ile geldi ve suyu yere bıraktı.

Hümaşah umutla ayağa kalkmıştı ama ağanın suyu yere bıraktığını görünce umutları kırıldı. Sadece umutları değil gururuda kırıldı.
Öfkeyle yerdeki kabı aldı ve yere attı. Kabın yere düşmesiyle içindeki suda döküldü.

Valide sultan alaylı alaylı güldü.
"Sen daha akıllanmışsın hatun!" dedi ve çıktı.

Hümaşah ardından koştu bağırdı ama yine işe yaramadı. Karanlık zindan bir gün daha geçirdi. Valide sultan ertesi gün, kimse şüphelenmesin diye Hümaşah'ı çıkarmak zorunda kaldı.

Hümaşah validenin emriyle dışarı çıktı. Üstü başı perişan olmuştu. Ağlamaktan kızaran gözleri gülüyordu. Saçları yapış yapış olmuştu. Tüm vücudu ter içinde kalmıştı. Bebeğini görmek için heyecanla dairesine koştu. Fakat dairesinde kimseyi bulamadı.

Bölüm sonu! beğendiyseniz votelemeyi unutmayın⭐😊

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin