54.Bölüm

260 21 5
                                    

Savaş Yeniden Alevleniyor(2)


"Destur! Valide sultan hazretleri!"

Hümaşah da cariyeler gibi mecburen eğilip selam verdi. Valide sultan Hümaşah'ın önüne geldiğinde ikisi göz göze geldi. Cariyeler merakla ikisini izliyordu. Valide sultan kibirle Hümaşah'ı süzdü.
"Bir vakitler tıpkı bu cariyeler gibi sen de köleydin. Şimdi de öyle sayılırsın ya neyse."

"Hünkârımız beni azad etti."

"Sözümü kesme!"
Hatice sultan cariyelere bakarak konuşmaya devam etti.
"Ben yaşadığım müddetçe haremin idaresi daima bende olacak. Benim irademi yok saymaya kalkan hadsizlere itimat ederseniz cezasını çekersiniz. Herkes böyle bilsin."

Valide sultan hızlıca orayı terkederken cariyeler fısıldaşmaya başlamıştı bile. Herkesin gözü Hümaşah'ın üzerindeydi. Hümaşah'ın içinde ise patlamaya hazır bir volkan vardı adeta. Etrafına şöyle bir göz gezdirip bir hışımla taşlığı terketti. Öfkeyle dairesine girdi, suratı sirke satıyordu. Çocuklar şaşkınlıkla annelerine bakarken Nurmisal ve Latife hatun onları dışarı çıkarıp Asude halalarının yanına götürdü. Odada tek kalan Hümaşah öfkeyle etrafı dağıttı. Öfkesi o kadar büyüktü ki sanki içinde söndüremediği bir ateş yanıyordu. Bu ateşle hem kendini hem de düşmanlarını yakmaya hazırdı. Sonuçta hazmetmek kolay değildi. Cariyelerin önünde böylesine azarlamak, aşağılanmak gururunu kırmıştı.

Valide sultan da en az Hümaşah kadar öfkeliydi. Hâlâ hırsını alamamış, dairesinde dönüp duruyordu.
"Az bile yaptım o edepsize. Benim irademi yok saymak, bana karşı gelmek neymiş anlasın. Lakin yılanın başını küçükken ezmek lazımdı, bilemedim Yadigâr."

"Validem siz en iyisini yaptınız. Lakin artık biraz istirahat edin. Mazallah sıhhatiniz bozulacak diye korkarım."

"Sıhhatim iyi Yadigâr. Artık oturma vakti geçeli çok oldu. Vaktinde ezemediğim yılanın başını ezmem lazım. Ne yapıp ne edip o kadını bu saraydan defedeceğim. Yahut canlı yahut ölü olarak..."

***

Akşama doğru cariyeler hâlâ sabahki olanları konuşuyordu. Bayram ağa cariyeleri azarlayıp susturdu. Sonra da has mutfağa gidip yemek hazırlıklarını kontrol etti. Melek kalfa ise Halime sultana anlatmak için her şeyi iyice gözlemleyip bilgi topluyordu.

Çocuklar hâlâ Asude sultanın yanındalardı. Asude hiç usanmadan yeğenleriyle tek tek ilgileniyordu. Fakat küçük Aybüke annesinin huzursuzluğunu farketmişti ve ne olduğunu anlayamadığı için kardeşleri kadar eğlenmiyordu.
Hümaşah'ın siniri bir türlü geçmek bilmiyordu. Dairesinde bir ileri bir geri volta atıp duruyordu. Bir şekilde imajını düzeltmeli, valide sultanın bu yaptığını yanına bırakmamalıydı. Kafasındaki düşünceler o kadar yoğundu ki Nurmisal'i duymuyordu bile. Nurmisal ise ısrarla sultanını sakinleştirmeye çalışıyordu.

Selvihan sultan karnını iyice doyurduktan sonra sofradan kalktı. Cariyeler sofrayı toplarken ellerini yıkayıp sedire geçti ve karnını okşayarak konuşmaya başladı.
"Oh yarasın şehzademe. Bugün keyfimiz yerinde."

Küçük Şehzade Osman atıldı.
"Anne, kardeşimiz erkek mi?"

Ahmet annesinden önce cevapladı.
"Annem öyle söylüyor. Ben, sen ve mahmut gibi erkek olacak. Aybüke ve gülru da kız kardeşlerimiz."

"Onlar sizin üvey kardeşiniz. Karnımdaki ise öz kardeşiniz ve evet tıpkı sizin gibi şehzade olacak, eminim. Ha bunları iyi belleyin ve onları sakın birbirinizle bir tutmayın."

Selvihan, ne olursa olsun Hümaşah'ın çocuklarını kendi çocuklarının kardeşi saymak istemiyordu. Ama bugün keyifli olduğu için üstünde durmadı. Bugünkü yaşananlar çok hoşuna gitmişti. Hümaşah'ın rezil olması, mutsuz olması Selvihan'ın yüzünün gülmesi için yeterdi de artardı.

Ertesi sabah Hümaşah'ın öfkesi eksilmek yerine daha da artmıştı. Kafası o kadar doluydu ki gece uyuyamamış sürekli olanları düşünmüştü. Selvihan sultan ise huzurlu bir uykudan uyandı. Sonrasında valide sultanın yanına gitti. Gülsade de oradaydı. Selvihan'a düşmanca bir bakış attı. Selvihan Onunla göz göze gelmeye çekinerek sedire oturdu. Valide sultan anaç bir tavırla sordu.
"Nasılsın Selvihan? Sıhhatin yerinde mi bilhassa karnındaki torunum nasıl?"

"Çok şükür iyiyiz validem, sağlığınıza duacıyım. Ya siz nasılsınız?"

"Sağ olasın ben de iyiyim. Lakin sen yediğine içtiğine dikkat et. Malum iki canlısın kendinden önce karnındakini düşüneceksin. Gerisi rabbime kalmış."

Onlar sohbete devam ederken Gülsade ise bir kenardan onları izliyordu. Selvihan valide sultan kendisiyle ilgilendikçe mutlu oluyor, gülüyordu. Onlar Gülsade'nin odada olduğunu unutmuştu ama Gülsade hasetle onları izliyordu. Selvihan'ı evladının katili bellemişti ve onun gülerek doğacak çocuğu hakkında konuşması kanına dokunuyordu. Yumruklarını öfkeyle sıktı. Biraz sonra müsaade isteyip kendi dairesine çekildi. Fakat içi hiç rahat değildi. Kendisi acılar içindeyken Selvihan'ın böyle gülmesi, mutlu olması hiç adil değildi. Şeytan diyordu ki Selvihan'ı öldür intikamını al. Fakat Gülsade'nin henüz o kadar gözü dönmemişti. Selvihan'ın yaptığı gibi bir bebeği öldüremezdi. Mecburen doğumu bekleyecekti.

Olaylar Selim'in de kulağına gitmişti. Sultan Selim bizzat Hümaşah'tan dinlemek istediği için yanına çağırtmıştı. Dairesinden bile çıkmak istemeyen Hümaşah asık suratla has odanın yolunu tuttu. Belki Selim'i görmek ona iyi gelirdi. Has odaya gittiğinde Selim'e sıkıca sarıldı. Selim hareketlerinden Hümaşah'ın mutsuz olduğunu anlamıştı ve daha da meraklanmıştı. Beraber sedire oturduklarında olanı biteni sordu. Hümaşah ilkin duraksadı sonra da tek tek anlattı. Ağlamaya başlayınca Selim ona sarılıp sakinleştirmeye çalıştı.
"Ben sadece iyilik yapmak istemiştim. Ama..."

Selim narince Hümaşah'ın saçını okşadı.
"Tamam artık canını sıkma. Senin kötü bir niyetin yokmuş. Sana temin ederim ki böyle bir hadise bir daha yaşanmayacak. Validemle konuşacağım."

İki gün geçmişti fakat olaylar dinmek bilmiyordu. Cariyeler ise kalfaların ağaların azarlamalarına rağmen dedikoduya devam ediyorlardı. Sabah saraya annesini ziyaret eden Gülnihal ögleden sonra konağına dönmüştü. Tabii ki annesinin tarafındaydı. Zaten Hümaşah'ı hiç sevmiyordu. Validesinin her dediğine de hak veriyordu. Daha sonra kendini halsiz hissedip dinlenmek için yatak odasına çekilmişti.

Akşam vakti geldiğinde kendini biraz daha iyi hissediyordu. Halayıklar sofrayı hazırladı. Mevlüt paşayla beraber sofraya oturdular. Gülnihal yine hararetli hararetli bu olaylardan konuşmaya başladı. Mevlüt paşanın ise bu konular pek ilgisini çekmiyordu fakat arada sohbete dahil oluyordu. Gülnihal sultan kendini kötü hissedince sustu. Midesi bulanıyordu, kusacak gibi olunca hemen sofradan kalktı. Gelince Mevlüt paşa telaşla ne olduğunu sordu. Gülnihal yavaşça sedire oturdu.
"İyiyim endişeye mahal yok. Bu hadise hayli canımı sıkıyor."

Ertesi gün Mevlüt paşa devlet işleri için saraya gitmişti. Gülnihal yine halsiz hissettiği için saraya gidemedi. Kahvaltısını yapar yapmaz sedire geçip dinlenmek istedi. Fakat aklı validesinde kalmıştı. Durumunu umursamadan ayağa kalktı ve hazırlanmaya başladı. Tam dış kapıya yönelmişti ki başı döndü. Bayılacak gibi olunca yanındaki nedimesi hemen kolundan tutup yatağına götürdü. Zorla konuşmaya çalıştı
"İyi değilim, he- hekim çağırın."

***

Selvihan sultan yine valide sultan dairesine gitmişti. Asude sultan da oradaydı. Genç sultan, annesinin ve Hümaşah'ın arasını düzeltmeye çalışıyordu. Fakat çabaları boşunaydı. Hatice sultan bu konunun kapanmasını istedi ve sessizlik oluştu. Herkes elindeki işe odaklandı. O sırada Bircan hatun geldi.
"Valide sultan az evvel Gülnihal Sultanımızın konağından haber geldi. Sultanımız konağa hekim çağırtmış."

Bircan sözünü bitiremeden Asude sultan telaşla ayağa kalktı.
"Ablama bir şey mi oldu?"

Valide sultan da korkmuştu.
Bircan;
"Aman sultanım ağzınızdan yel alsın. Kötü haber yok bilakis hayırlı haber var. Müjdemi isterim sultanlarım, Gülnihal Sultanımız gebe."

Yüzlerindeki endişe yerini rahatlamaya bıraktı, sevinçle birbirlerine sarıldılar. Bu güzel haber olayları biraz dağıtmıştı. Fakat kısa süreliğineydi. İki tarafta uzun zamandır sessizdi. Artık o sessizlik bozulmuş, savaş yeniden alevlenmişti...

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin