52.Bölüm

283 24 6
                                    


2 yıl sonra
Mayıs 1538;
Aradan geçen iki yılda pek çok şey değişmiş bazı şeyler ise aynı kalmıştı. Topkapı sarayında hayat aynı akışındaydı. İhtişamlı sarayda yine sabah telaşı vardı. Sultan Selim'in biricik hasekisi Hümaşah sultan kahvaltısını etmişti. Şimdi de kenarları sırma işlemeli boy aynasının karşısındaydı. Üzerine giydiği eflatun rengindeki kaftanını düzeltti. Daha sonra sedire oturup yedi yaşına gelmiş olan kızını yanına çağırdı. Küçük Aybüke sultanı şefkatle süzüp saçlarını güzelce ördü. Aybüke sultan kalfalardan ders alıyordu. Beş yaşına girmiş olan Mahmut ise yakında her şehzade gibi lalasından dersler alacaktı. Hümaşah ise bu dersler dışında kendisi de evlatlarının eğitimine önem verip bir şeyler öğretmeye çalışıyordu.

Başhaseki Selvihan sultan ise oğulları sekiz yaşındaki Ahmet'i ve altı yaşındaki Osman'ı lalasının yanına gönderip tekrar kahvaltı sofrasına oturdu. Şu an dört aylık gebe olduğu için iştahı fazlasıyla açıktı. Henüz büyümemiş olan karnını okşayarak,
"Yarasın şehzademe." dedi.

Hümaşah Selvihan'ın gebe olduğunu öğrendiğinden beri ona daha da sinir olmaya başlamıştı. Selvihan'ın da haseki olduğunu biliyordu fakat Sultan Selim'in tek kadını olmak ve Selvihan'dan kurtulmak istiyordu. Önce taşlığa uğradı. Harem ağasının
"Destur! Haseki Hümaşah sultan!" demesiyle cariyeler ip gibi sıraya dizilip selam verdiler.

Hümaşah geçen zamanda harem halkına kendini padişahın nikahlı eşi olarak kabul ettirebilmişti. Daha sonra da has odaya gitmişti. Sultan Selim divanı toplamış sonrasında odasına geçmişti. Hümaşah'ı görünce gülümseyerek yanına geldi ve sarıldılar.

Valide Hatice sultan aylarca torunun yasını tuttuktan sonra yası bitince yine eski haline dönmüştü. Hümaşah'la ve Halime sultanla uğraşmaya devam ediyordu. Geçen iki yılda has odaya cariyeler göndermeye devam etmişti. Fakat Selim her defasında cariyeleri kapıdan çevirmişti. Hümaşah ise ikinci bir Gülsade vakasının yaşanmaması için çok dikkatli davranıyordu.

Gülsade hatun ise diğerlerinin aksine daha da kötüye gitmişti. Hâlâ evladının yasını tutuyordu. Sultan Selim'le aralarında bir ilişki kalmamıştı. Artık şehzadesi olmadığı için bir hükmü de yoktu. Birkaç kere intihara meylettiği olmuştu fakat kendine bir yaşama sebebi bulmuştu. Oğlunun öldüğüne değil öldürüldüğüne inanıyordu. Yaşamak için motivasyonu ise evladının katilinden intikam almaktı. Aklındaki tek isim ise onu oğlunun ölümünden bir süre önce tehdit eden Selvihan'dı. Selvihan'ın olaydan önce söylediği sözler sürekli kafasının içinde dönüyordu.

Selvihan'ın yaptığından kesinlikle emindi fakat bir türlü kanıtlayamıyordu. Daha önce söylemişti ama kimseye inandıramamıştı. Kanıtlayamasa bile intikamını mutlaka alacaktı.

Flashback
Oğlunun ölümünün üzerinden bir ay geçmesine rağmen acısı hâlâ çok tazeydi. Yine kâbusundan uyanmıştı. Cariyelerin ısrarıyla bir iki lokma yiyip sofranın başından kalkmıştı. Son günlerde kafasındaki kuruntular daha da artmıştı. Kesinlikle oğlu öldürülmüştü. Bu bir cinayetti ve bunu ortaya çıkarmalıydı. Sedire oturmuş dışarıyı izlerken aklında bu düşünceler vardı. Şüphelendiği tek isim ise Selvihan'dı...

Öğleden sonra kuruntular zihnini tamamen ele geçirmişti. Huzura erebilmek için harekete geçmeliydi. Sultan Selim sarayda olmadığı için valide sultana söyledi. Fakat valide sultan ona inanmadığı için daha da sinirlenmişti. Selvihan'ın taşlıkta olduğunu biliyordu. Bir hışımla oraya gitti. Kulağında yine o sözler çınlıyordu. Parmağıyla Selvihan sultanı işaret ederek yüksek sesle,
"İşte oğlumun katili orda! O yaptı, oğluma o kıydı." dedi

Herkes onları izlerken Halime sultana sadık olan Melek ve Firuze hatunlar da oradaydı.
Flashback son

Gülsade artık Hatice sultanın gözünden düşmüştü. Yine de arada valide sultan dairesine gider vaktini orada geçirirdi. Artık Selvihan'ı açık açık suçlamıyordu. İntikamını sinsice, sessizce alacaktı. Hatice sultan ve Gülsade birbirlerine hal hatır sorduktan sonra kendi işlerine daldılar. Biraz sonra Yadigâr hatun valide sultanın Türk kahvesini getirmişti. Gülsade gidince Hatice sultan Yadigâr'ı yanına çağırdı.
"Bu akşam has odaya çok güzel, afet-i devran bir cariye göndereceksiniz. Öyle güzel bir hatun olsun ki arslanım onu kapıdan çeviremesin."

"Lakin sultanım hünkârımız gönderdiğimiz cariyelerin yüzüne bile bakmıyor."

"O halde bakmasını sağlayacaksınız. Neyse başka bir husustan daha bahsedeceğim. Asude'nin izdivaç yaşı geldi de geçiyor. Mâlum dört bir yanımız düşmanlarla çevrili olunca bu meseleyi düşünecek vakit kalmadı."

Asude sultan ise annesinin kendisini evlendirmek istediğini biliyordu. Fakat her seferinde bir şekilde sıyrılıyordu. Çünkü gönlünde biri vardı. Asude sultan için aşk; acılı bir o kadarda harikulade bir duyguydu. Padişahın kızı da olsa sarayda da yaşasa sultanlar kaderine boyun eğer, ailesinin münasip gördüğü kişiyle evlenirlerdi. İstisnalar dışında bu zamana kadar hep böyle olmuştu. Asude ise sonucu hüsran olsa bile denemekten vazgeçmeyecekti. Kim bilir belki de başarır ve gönlündekiyle, kendi istediğiyle bir yuva kurardı.

Ferhat paşa sadrazam olamayınca hanedan damadı olarak yükselmeyi kafaya koymuştu. Asude sultan ile evlenmek için şansını denese de muvaffak olamamıştı. Onun bu çabaları şu an Mısır'da kendi evinde olan Halime sultanın dikkatini çekmişti. Casusları sayesinde uçan kuştan bile haberi olan Halime sultan tabi ki de Ferhat paşanın bu isteğinden haberdardı. Aklında, Ferhat Paşayı Ayşenil sultan ile nikahlayıp kendine yeni bir müttefik bulma gibi bir fikir vardı. Fakat Ayşenil sultanın bu fikre sıcak bakmayacağını bildiği için henüz ona söylememişti. Ayşenil eskisi gibi Mevlüt paşayı düşünmüyordu fakat başka biriyle evlenmeyi de istemiyordu.

Asude sultan elindeki kağıdı evirip çevirip defalarca okuyor ve sırıtıyordu. Bu kağıt sevdiğinden bir iki ay evvel gelmişti. Fakat yeni bir mektup olmadığı için bununla yetinmek zorundaydı. Aslında şu an tam olarak aşk yaşamıyorlardı. Sadece aralarında güzel bir muhabbet gelişmişti. Sohbet etmek ikisine de iyi geliyordu. Henüz itiraf edemeseler bile ikisi de birbirlerine olan hislerinin farkındalardı.

Asude sultan hülyalı hülyalı dışarıyı seyrederken ablası Gülnihal sultanın geldiğini farkedememişti. Kardeşinin tuhaf halleri Gülnihal sultanın dikkatini çekmişti. Şerbetleri gelince iki kardeş sohbete başladı. Gülnihal ne yapıp ne edip Asude'nin duygularını öğrendi. Asude sultan utançtan pembeleşmiş yanaklarıyla ablasına gülümsedi.
"Eğer Mevlüt Paşa'nın da gönlü olursa bu gece burada kal. Seninle biraz daha sohbet etmek isterim. Bana aşkı anlatırsın."

"Aşk öyle uzun uzun anlatılacak bir şey değil. Hem biraz hâlsiz gibiyim bu gece benden sana hayır gelmez. Biraz istirahat edeceğim."

"Hasta mısın yoksa, neyin var?"

"Endişe edecek bir şey yok, iyiyim."

Gülnihal sultan akşama konağına döndü ve sarayda bir gün daha olaysız bitti. Ertesi gün Hümaşah Nurmisal'e saime kalfayı çağırmasını emretti. Evlatlarıyla beraber kahvaltı sofrasına oturmuştu. İki üç yaşlarındaki küçük kızı Gülru'ya yemek yedirmeye çalışıyordu. Saime kalfa geldi.
"Gel saime kalfa beraber olsun."

"Sağ olun sultanım ben tokum. Ne için çağırmıştınız? Eğer akşam gönderdikleri cariyeyi sual edecekseniz..."

"Lüzum var mı tabi ki kapıdan döndü. Bayram ağa ile çarşıya çıkın, cariyeler için kumaşlar alın diyecektim. Nikahlı haseki olarak hayır yapmak istiyorum, herkes benim gücümü görsün."

"İyi düşünmüşsünüz lakin valide sultanın köpüreceğini de tahmin edersiniz. Haddim olmayarak uyarayım dedim."

"Elbette tahmin edebiliyorum lakin ondan korkacak değilim. Sen benim dediğimi yap. Ha kumaşları alınca ilkin bana haber edin."

Saime kalfa, kafa sallayıp gururla Hümaşah'a baktı. Aradan geçen yıllarda ne kadar da itibar kazanmış, ne kadar da güçlenmişti Hümaşah haseki. Saime, valide sultanın tepkisini hayal edip kendi kendine gülüyordu. Fakat valide sultanın öfkesi tahmin ettiklerinden daha büyük olacaktı...

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin