22.Bölüm

710 34 4
                                    

Kıskançlık


İstanbul'da kar yağışı başlamış hasbahçe beyaza bürünmüştü. Selvihan düşünceli düşünceli dışarıyı izliyordu. Kapı çalındı içeri Nigar girdi. Selvihan sultan düşüncelerinden ayrılıp sedirden kalktı.
"Nerede kaldın Nigar? Zaten kaç gündür seni bekliyorum. O gün konuştuklarımızı hatırlıyorsundur inşallah."

"Geldim işte! Öyle her gün ortadan kaybolamıyorum kusura bakmayın. Konuştuklarımızı da hatırlıyorum."

"Artık hatırlaman çok da mühim değil. Zira vazgeçtim. Hümaşah'ı bitirmek için başka şey düşündüm."

Birkaç gün önce Hümaşah hakkında planlar yapmışlardı. Fakat aradan geçen günlerde Selvihan'ın fikri değişmişti.

Nigar merakla sordu;
"Peki ne yapacağız?"

"İftira... Hümaşah'a iftira atacağız."

Kendisi hakkında yapılan planlardan habersiz Hümaşah, dairesinde oğlu Mahmud'u uyutuyordu.

***

Gülnihal sultan dairesinde havlu kenarı işliyordu. Padişah kızı da olsa kendi çeyizinde el emeği olsun istiyordu. Bu yüzden vaktinin çoğunluğunu bu işlerle geçiriyordu. Heyecandan acele davrandığı için parmağına iğne battı. Yüzünü acıyla buruşturup parmağını emdi. İşine devam edecekti fakat kapısı çalındığı için tekrar durdu. Cariyesine öfkeli bir bakış atıp havluyu tekrar eline almıştı ki cariye elindeki kağıdı uzattı.
"Sultanım bunu nişanlınız Mevlüd Paşa verdi."

Gülnihal hemen kağıdı aldı. Okurken yüzüne bir gülümseme yayıldı.
"Dışlığımı getir. Paşa beni bahçede bekliyor."

Çok geçmeden bahçede buluştular. Kar yağışı durmuştu. Cariye etrafı kollarken nişanlı iki genç birbirine sarılıyordu. Mevlüt paşa Gülnihal'in ellerini tuttu, gözlerinin içine bakarak;
"Günlerdir size hasrettim sultanım. Buraya gelerek aşığınızı çok mesut ettiniz." dedi.

Gülnihal nişanlısının iltifatlarına karşılık cilveli bir gülüş attı. Fakat nazlanmayı ve sitem etmeyi de ihmal etmiyordu.
"Lakin kaç gündür sizden bir haber, bir mektup bekliyorum paşa."

"Elbette yazacaktım sultanım fakat sizi buraya çağırmak istedim. Malum gül yüzünüze günlerdir hasretim."

Cariye hâlâ çevreyi gözlüyordu. Sağ tatafına döndüğünde Ayşenil sultanı gördü. Ayşenil sultan sorun olmazdı. O yüzden umursamadı ve çevreyi kontrol etmeye devam etti. Ayşenil cariyenin tuhaf hâllerinin üstünde durmadı, yürümeye devam etti. Başını hafifçe kaldırınca yüreğine acı verecek bir manzarayla karşılaştı. Arkasındaki cariyelere eliyle "durun" işareti yaptı. Yaptığı şeyin doğru olmadığını bile bile yürümeye devam edip bir ağacın arkasında onları izlemeye koyuldu. Gülnihal ve Mevlüd gülüyorlar, birbirlerine uzun uzun  sarılıyorlardı. Uzaktan bakınca mutlu oldukları belliydi. Ayşenil'in içinde bir şeyler kabarıyor gibi oldu. Kıskançlık hiç olmadığı kadar ele geçirmişti kalbini. Sadece kıskançlık da değildi. Onların mutluluğu canını çok yakıyordu. Fakat Ayşenil oradan ayrılamadı. Canı yansa da mıhlanmış gibi onları izlemeye devam etti. Gülnihal ve Mevlüt ordan ayrılıncaya kadar Ayşenil de orda kaldı. Onların gittiğini görünce hırsla saraya doğru yürümeye başladı. Gözleri dolmuştu fakat gözyaşlarını tuttu. Cariyelerine hiçbir şey belli etmemek için çok çaba sarfediyordu. Dayanamadı ve hepsini daireden çıkardı. Oda boş kalınca gözyaşları bu anı bekliyorcasına akmaya başladı. Ayşenil pencerenin karşısında sessizce ağlıyordu. Gözünün önüne geçmişi gelmişti... 

Yıllar önce hasbahçe;
Bayram günüydü; hanedan üyeleri kahvaltılarını yapar yapmaz çardağa kurulmuş sohbet ediyorlar, bu güzel havadan nasipleniyorlardı. Mevlüt Ağa, Şehzade Selim'in yanında bayram için payitahta gelmişti. Şimdi de Şehzade Selim'in emriyle ahırda atları hazırlıyordu. Mevlüt'ün atların yanında oldugunu haber alan Ayşenil soluğu orda aldı.
"Nasılsın Mevlüt?"

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin