42.Bölüm

355 21 7
                                    

Yeni Rakip


Valide Sultan;
"Siz yine de elinizi çabuk tutun. Zira Maria'yı birkaç güne halvete göndermek istiyorum."

"Nasıl buyurursanız valide sultanım."

Hatice sultan daha sonra has odaya gitti. Oğluyla biraz havadan sudan sohbet etti. Selim'in neşesiz hâlleri onu endişelendirse de pek bir şey belli etmedi. Hümaşah da aynı durumdaydı. Sevdiği adam için endişeleniyor, neşesini yerine getirmek istiyordu fakat elinden bir şey gelmiyordu. Nurmisal ve Latife hatun çocukların ellerinden tutarak Hümaşah'ın arkasından has odaya gittiler. Sultan Selim çocuklarıyla vakit geçirince kendini biraz daha iyi hissetti. Fakat hemen sonra tekrar devlet işlerine gömüldü.

Selvihan sultan ise bu durumu fırsat olarak görüyordu. Akşam yemeğinden hemen sonra güzelce hazırlanmaya başladı. Kıyafetlerinin arasından en baştan çıkarıcı, en etkileyici olanı seçerek has odanın yolunu tuttu. Selim yine harita başında ciddi bir şekilde düşünüyordu. Selvihan'ın içeri girmesine müsaade etti ama onun kıyafetini farketmedi bile. Çünkü Selvihan'ın yüzüne bakmadan konuşuyordu. Dikkatini tamamen önündeki haritaya vermişti. Selim'in kendisiyle ilgilenmemesi Selvihan'ın canını sıkmıştı. Fakat pes etmeye niyeti yoktu. Sonunda dayanamayıp haritayı ortadan kaldırdı. Selim'in kendisini farketmesini sağlamıştı ve gecenin sonunda istediğine ulaşmıştı.

Sabah Hümaşah Saime kalfadan Selvihan'ın geceyi has odada geçirdiğini öğrenmişti. Kendisi bir süre halvete gidemeyeceği için canı sıkılmıştı. Nikah kıydırmış olabilirdi ama o daha fazlasını istiyordu. Selim'in tek kadını olmak istiyordu. Bunun içinde Selvihan'dan bir şekilde kurtulmalıydı. Selvihan da hâlinden memnun bir şekilde dairesine dönmüştü. Hümaşah'ın vereceği tepkiyi hayal edip içinin yağlarını eritiyordu. İki haseki de birbiriyle uğraşmaya devam edip asıl tehlikeyi farketmezken yeni rakipleri Maria hatun halvet için hazırlanıyordu.

***

Mevlüt Paşa biraz hava almak için has bahçeye çıktı. En az Sultan Selim kadar canı sıkkındı. Sadrazam olarak ilk seferine çıkmıştı ve sefer başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Dolayısıyla Mevlüt bu durumdan kendini suçlu tutuyordu. Tek suçlayan kendisi de değildi. Ferhat Paşa da eline geçen fırsatı değerlendirip diğer devlet adamlarına Mevlüt paşanın dedikodusunu yapıyordu. Alttan alta onun sadrazamlık makamını haketmediğini söyleyip paşayı kötülüyordu. Sıradaki amacı ise bu suçlamaları Sultan Selim'in karşısında yapmaktı. Sultan Selim'e kuşatmanın Mevlüt paşa yüzünden başarısız geçtiğini söyleyecekti. Onu gözden düşürmek için ne gerekiyorsa yapardı.

3 gün sonra;
Hatice sultan Maria'yı halvete göndermeye karar vermişti. Hazır Hümaşah halvete gidemiyorken tam sırasıydı. Böylece hem oğlunun neşesini yerine getirmeyi hem de Hümaşah'tan kurtulmayı amaçlıyordu. Maria hatun, Bircan hatunla beraber valide sultanın huzuruna çıktı.
Valide sultan;
"Senin vazifen oğlumun gönlünü hoş tutmak ve neşesini yerine getirmektir. Bundan sonra senin ismin Gülsade."

"Bundan sonra ben Gülsade'yim. Merak buyurmayın sultanım size ve hünkârımıza lâyık olmak için elimden geleni yapacağım."

"Âlâ. Bircan, Gülsade hatunu götür. Kimsenin haberi olmadan hazırlansın bu gece halvete gidecek."

Yadigâr hatun kendisinin kaale alınmamasına bozuldu. Aylardır valide sultan tarafından görmezden gelinmekten sıkılmıştı. Artık kendini affettirmenin kesin bir yolunu bulmalıydı. Bircan ise konumundan gayet memnundu. Yeni ismiyle Gülsade'yi kolundan tutarak daireden çıkardı. Etrafı kolaçan edip kısık sesle konuşmaya başladı.
"Bu isim sana valide sultanımızdan hediyedir hatun. Kıymetini bilirsen devamı da gelir. Hem sultanımız hem hünkârımız seni hediyelere boğar, sırtın yere gelmez."

"Biliyor ben Bircan hatun. Önce Hünkârımızı memnun edecek sonra Hümaşah sultanı bitireceğim."

Hümaşah da Selvihan da birbirlerinden kurtulmak için yollar arıyorlardı. Selvihan, Hümaşah yakında doğuracağı için doğumdan sonra onu öldürmeyi düşünüyordu. Hümaşah ise daha barışçıl yollar arıyordu. Selvihan'ı bir şekilde gözden düşürüp eski saraya yollatacaktı. O sırada Gülsade hatun hamamda bir güzel yıkanıp temizlenmişti. Diğer cariyelerden gizli bir şekilde taşlığın bir odasına geçip hazırlanıyordu.

Kırmızı, etkileyici bir kıyafet giymişti. Has odaya ellerinde müzik aletleriyle sazendeler geldi. Cariyleler padişahın önüne meyve tabağı getirdiler, kadehine mey doldurdular. Gülsade hatun ve iki cariye raks etmeye başladı. Gülsade hatun ortada Selim'e bakarak raks ediyordu. Daha sonra diğer cariyeler gitti Gülsade tek başına raks etmeye başladı. Gerçekten de Sultan Selim'i etkilemeyi başarmıştı. Gecenin sonunda yalnız kaldıklarında Gülsade raksı bitirip Selim'e yaklaştı. Artık tam manasıyla yeni bir rakipti.

***

Gülsade hatun geceyi has odada geçirirken sabah olmuştu. Haremde sabah telaşıyla beraber bir hatunun halvete gittiği dedikodusu yayılmaya başlamıştı. Hümaşah'ın henüz halvetten haberi yoktu. Gayet neşeli bir şekilde yatağından kalkıp hazırlanmaya başladı. Güzelce kahvaltısını etti. O sırada aklına bir fikir geldi.
"Nurmisal, Latife siz çocukları hazırlayın bugün İstanbul'da araba gezisine çıkalım diyorum. Hünkârımız da bizimle gelir belki."

Nurmisal ve Latife olumlu anlamda başlarını salladılar. Haremde bir cariyenin halvete gittiği duymuşlardı fakat sultanlarına nasıl söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Onlar söyleyemeden Hümaşah daireden çıktı. Selvihan sultan iki şehzadesinin elinde tutmuş çıkışa doğru gidiyordu. Gülnihal sultan kahvaltı için Selvihan'ı davet etmişti. Selvihan evlatlarıyla Gülnihal sultanın konağına gidecekti.

Hümaşah Selvihan'ı umursamadı, onun keyfini bozmasına izin vermeyecekti. Elini büyümüş karnına koydu has odanın yolunu tuttu. Selim'e çocuklarla beraber at arabasıyla İstanbul'u gezmek istediğini soylecekti. Araba gezisi kendisine hayli iyi gelmişti. Belki Selim'e de iyi gelir diye düşünüyordu. Karnındaki evladıyla sohbet ederek altın yoldan geçti. Has odanın önüne geldiğinde kapı ağaları birbirlerine bakıp Hümaşah'ı içeri almadılar.
"Ne oluyor yoksa hünkârımız kimseyi almamanızı mı tembihledi?"

Ağalardan biri biraz tereddütle gerçekleri söyledi.
"Hayır sultanım, hünkârımız şu an haremiyle birlikte olduğu için giremezsiniz."

Hümaşah şaşkınlıkla ağalara baktı. Selvihan'ı az evvel görmüştü. Demekki içerdeki Selvihan değil başka biriydi. Bu gerçek kafasına dank edince sendeledi. Ağalardan biri hemen kolundan tuttu.
"İyi misiniz sultanım?"

Hümaşah cevap vermeden elini iyiyim anlamında kaldırdı. Kolunu çekti ve sessizce yürümeye başladı. Göz yaşları gözlerine hücum etmişti. Sessizce ağlayarak yürümeye devam etti. Şu an tek istediği bir yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaktı.

Etrafındakilere aldırmadan kendini bahçeye attı. Temiz hava iyi gelmişti. Yalnız kalacağı bir yere geçti temiz havayı ciğerlerine çekip çimlere oturdu. Selim'in yeni bir gözdesinin olması, o cariye her kimse onu koynuna alması canını çok yakmıştı. Bağırıp çağırmak iyice ağlamak istiyordu. Ama yapamadı sanki boğazı düğümlenmiş gibi sessizce ağladı.

Biraz kendine gelir gibi olmuştu. Başını kaldırıp derin bir nefes aldı. Pes etmeye niyeti yoktu.
"Bir zavallı gibi ağlayacak değilim." dedi ve karnını tutarak ayağa kalktı. Gayet kararlı bir şekilde kendini has odanın önünde buldu. Karnındaki evladı için fazla sinirlenmeyeceğine kendi kendine söz verdi.
"Açın kapıyı ağalar! Emrime karşı gelirseniz kellenizden olursunuz!" dedi ve bir hışımla açılan kapıdan içeri daldı.

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin