1.Bölüm

3.7K 110 21
                                    

Natali


Venedik 1530;

Natali yeni uyanmış, her sabah yaptığı gibi terasında manzarayı izliyordu. Açık kahverengi, ipek kadar yumuşak saçları rüzgarda savruluyordu ve bu his ona huzur veriyordu. Kuşların cıvıltısı neşesine neşe katıyordu. Derin bir nefes alıp temiz havayı ciğerlerine çekti. Arkadan birinin ona adıyla seslendiğini duyuyordu. Annesi olmalıydı.
"Natali! Natali!"

Birden ter içinde uyandı. Rüya görüyordu sadece. Yanındaki kız onu uyandırdığında rüyası da son bulmuştu. Gemideki diğer kızlar da başına toplandı. Natali nefes nefese yerinden doğruldu. Yumuşacık, rahat yatağında değil pis, rahatsız bir örtünün üzerinde uyanmıştı.

Kendisini kaçıran o pis adamlar yine gelmişti. Bu sefer kızlar için yiyecek bir şeyler getirmişlerdi. Adamlar kızlara öfkeyle bakıp birer tas çorba ve çeyrek ekmekleri verdiler.


"Bırakın zırlamayı karnınızı doyurun. Yoksa geberip gideceksiniz."

Natali, adama nefretle baktı. Onu ailesinden ayırıp kaçırmışlardı, yemek getirmeleri umrunda bile değildi. Bir balodaydı bu adamların eline düştüğünde. Ellerinden kaçmaya çalışmış, bağırmış, çağırmış ama fayda etmemişti. Onu bir paçavra gibi buraya atıp kapıyı kapatmışlardı. Şimdi ise çok önemliymiş gibi yemek getiriyorlardı.


***

Osmanlı, Manisa Sarayı;

Aynı zamanda Saruhan Sancak Beyi olan Şehzade Selim yeni uyanmıştı ki uyanmasıyla kapının çalması bir oldu. Gelen harem ağasıydı;

"Valideniz, Hatice Sultan geldiler. Sizi görmek isterler."

Şehzade Selim uykulu gözlerini ovuşturup
"Geliyorum." dedi. Çıkabilirsin anlamında da elini salladı. Elini yüzünü yıkadı, giyinip validesi Hatice sultana hazırlatılan daireye gitti.

"Validem!"

"Arslanım!"
Validesinin elini öptü, ana oğul hasretle sarıldılar.

"Hoş geldiniz validem."

Hatice sultan, Selim hariç odadaki diğerlerini çıkardı. Yalnız kaldıklarında daha ciddi bir ses tonuna büründü.

"Aslında pek hoş bulmadım Selim."

"Geleceğinizi de haber vermediniz, sıhhatiniz yerindedir inşallah."

"Benim sıhhatim yerinde lakin hünkârımız, Sultan Murad için aynısını söyleyemem oğlum."

"Hünkâr babamın nesi var validem?"

"Şu an için kesin bir şey söyleyemem. Maalesef hünkârımız rahatsızlandı, hekimler uğraşıyor. Bu hadisenin duyulması kargaşaya neden olabilir bu yüzden şimdilik gizli tutuyoruz."

"İnşallah hünkârımız bir an önce sağlığına kavuşur."

"Amin."

Hatice Sultan daha sonra haremin durumunu kontrol etmek için Şehzadesinin yanından ayrıldı. Taşlığa girdiğinde sıraya dizilmiş cariyelere dikkatli bir şekilde baktı. Yanına harem kalfası, Yadigar kalfa geldi şen bir sesle;

"Sultanım, hoş geldiniz sefa getirdiniz. Keşke geleceğinize haber verseydiniz hazırlık yapardık." dedi.

"Ani oldu. Hazırlığa luzûm yok."
Geçiştirmeye çalışıyordu, bu yüzden kısa cevaplar vermeyi tercih etti. Cariyelere bakarak, eliyle başlarını kaldırsınlar anlamında işaret yaptı. Yadigâr kalfa onun niyetini anlamıştı.

"Dün gece bir hatun daha yolladık."

"Halvete kimse gitmesin, evvela ben şehzadem için hususi cariyeler göndereceğim."

Selim, Hatice'nin tek şehzadesiydi. Bir oğlu daha vardı fakat hastalıktan dolayı küçük yaşta vefat etmişti. Ayrıca Selim, Sultan Murad'ın da en büyük oğlu olduğu için veliaht şehzadeydi. Bu yüzden tahta çıkma ihtimali daha yüksekti. Hatice sultan, oğluna uzakta olduğu için istediği gibi etki edemiyor, ne düşündüğünü bilemiyordu. Oğlunun iyiliği için ona özel yetiştirdiği bir cariyeyi sunacaktı.

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin