53.Bölüm

250 22 3
                                    

Savaş Yeniden Alevleniyor


Saime kalfa ve Bayram ağa çarşıya çıkıp Hümaşah sultanın buyruklarını yerine getirdiler. Hümaşah ise valide sultanın vereceği tepkileri umursamadan kahvaltısına devam etti. Sultan Selim bugün evlatlarını görmek istemişti. Önce Selvihan'dan olma oğullarını görüp onları derse yolladı. Sonra da Hümaşah'ın dairesine gitti. Sofrayı toplayan cariyeler alelacele işlerini bitirip daireden çıktılar. Selim üç evladını da doyasıya sevdikten sonra Hümaşah'ın yanına oturdu biraz havadan sudan sohbet ettiler.

Mısır;
Halime sultan karnını doyurup bir kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı sofrasından kalktı. Emrettiği gibi arabası hazırdı, kendisi de hazırlanıp dışarı çıktı. Bu arada beş aydır uzak olduğu payitahta dönmeye karar vermişti. Gitmeden evvel biraz Mısır çarşılarında dolaşacaktı. Yanında sadık hizmetkarı Zümrüt ağa ve birkaç cariye vardı.

Esir tüccarları her zamanki gibi zavallı kızları pazarlıyorlardı. Fakat içlerinden biri daha asi olacakki kaçmaya çalıştığı için cezalandırılmıştı. Öfkeli adam herkesin içinde kıza dayak atarken kızın acıyla inlemeleri pazarda yankılanıyordu. Bu sesler Halime sultanın da dikkatini çekti ve ayakları onu o tarafa götürdü. Normalde acıması olmayan, soğukkanlı biri olmasına rağmen kızın yakarışları yüreğine dokundu. Aslında yakarışından çok kızın kendisi dikkatini çekmişti. Anlayamadığı farklı bir şey vardı bu kızda. Hemen eliyle Zümrüt ağaya işaret etti. Yaşlı ağa sultanının ne demek istediğini anlayıp harekete geçti. Tekrar saraya döndüklerinde köle kızı da yanlarında getirmişlerdi. Halime sultan kendi dairesine çekilmeden evvel köle kızı iyice süzdü. Esir tüccarı güzelliği bozulmasın diye yüzüne zarar vermemişti. Kız, kir pas içinde bile güzel görünüyordu. Fakat dayaktan, açlıktan ve yorgunluktan ayakta durmaya mecali yoktu. Halime sultan bir bakışıyla kalfalara emir verip dinlenmeye çekildi. Kalfaların bir kısmı yol hazırlıklarıyla uğraşırken diğerleri de köle kızla ilgilendi.

İstanbul;
Halime sultan günler öncesinden Ayşenil sultana mektup yollamıştı.
Ayşenil sultan halasından gelen mektubu okuyordu. Halime mektupta, yakında geleceğini ve bu sürede Ayşenil'in Selvihan'la yakın olmasını yazıyordu. Ayşenil de halasının dediğini yapacaktı. Ayşenil geldiğinde Selvihan cariyelere emirler yağdırıyordu. Karnı büyüdüğünde giymek için bol kıyafetler diksin diye kumaşlarını saray terzisine gönderdi.

Selvihan, valide sultanla arasını düzelttiği gibi gebe de kalmıştı. Bu da Halime sultanın gözünde onu önemli biri yapıyordu. Ayşenil asıl niyetini belli etmeden Selvihan'la samimi olmaya çalıştı. Aslında aylar öncesinden iyi geçinmeye başlamışlardı.

Saime kalfa ve Bayram ağa saraya dönmüşlerdi. Bayram ağa kalitesiz ama renk renk kumaşla dolu olan sandığı kendi odasına yerleştirdi. Saime kalfa ise Hümaşah'a haber verdi. Hümaşah'ın keyfi yerindeydi, yüzü gülüyordu. Güç gösterisi yapmanın tam sırasıydı. Evlatlarıyla ilgilendikten sonra kumaşları bizzat kendisi dağıtacaktı.

Asude sultan ise biraz sonra çıkacak olan karmaşadan bihaber gönlünü esir eden o genci düşünüyordu. Acaba duygularını açık açık itiraf etse ne olurdu. Acaba tahmin ettiği gibi duyguları karşılıklı mıydı? Acaba onunla bir gelecekleri var mıydı? Bütün bu sorularla kafası hayli meşguldü. İç geçirerek O'nu ilk gördüğü günü hatırladı.
Flashback;
(1 yıl önce 1537)
Asude sultan pudra pembesi kaftanıyla yine cok güzel görünüyordu. Ayna karşısına geçip kumral saçına incilerle tutturulmuş, kıyafetiyle aynı renk tül örtüyü düzeltti. Uzun vakittir ağabeyini göremiyordu. Yanına gidip hâl hatır sorup biraz sohbet etmek istiyordu. Has odaya gittiğinde kapının önünde yirmili yaşlarda genç bir delikanlının beklediğini gördü. Hemen örtüsüyle yüzünün yarısını kapattı fakat delikanlı dalgınlıkla o kapatamadan yüzüne bakmıştı. Delikanlı hemen pişman olup utançla yüzünü yere eğdi. Biraz sonra içerden bir paşa çıktı ve adının Korkut olduğunu öğrendiği delikanlıyı içeri çağırdı. Korkut, ilk defa saraya gelmiş ilk defa padişahın huzuruna çıkmıştı. Sultan Selim ise o gün tanıdığı bu genci pek sevmişti. Asude sultan onlar gittikten sonra has odaya girdi. Korkut birkaç saniyeliğine de olsa gördüğü o güzel yüzü aklından çıkaramamıştı. Asude ise o günden sonra farkında olmadan sürekli onu düşünür olmuştu.
Flashback son

***

Hümaşah sultan destur sesiyle taşlığa girdiğinde Bayram ağa ve harem ağalarından biri sandığı taşıyordu. Cariyeler merakla sandığa bakarken Hümaşah sultan mağrur bir tavırla konuşmaya başladı.
"Bu sandığın içinde sizin için armağanlarım var. Karşılığında ise benim ve evlatlarım için hayır duanız yeterli olur."
Eliyle işaret etti ve Saime kalfa sandığı açtı, renk renk kumaşları cariyelere dağıtmaya başladı. Cariyeler ise kapış kapış yaparken bir yandan da Hümaşah'a teşekkür ediyorlardı. O sırada baş haznedar Yadigâr taşlığa girdi. Hümaşah'ı görmeden olan biteni anlamaya çalışıyordu. Cariyenin birine azarlar gibi,
"Ne o bohçacı mı geldi? Benim niye haberim yok?" diye sordu.

"Ben dağıttırdım Yadigâr hatun. Bir sakıncası mı vardı?"

Yadigâr şaşkınlıkla sesin geldiği tarafa baktı.
"Bağışlayın sultanım haberim yoktu da o yüzden-"

"Artık haberin var."

Yadigâr itiraz etmeden sessizce valide sultan dairesine gitti.
"Sultanım Hümaşah Sultanın ne yaptığını biliyor musunuz?"

"Yine ne yapmış?"

"Bilmediğinize göre müsaadeniz de yok demektir. Kendi kafasına göre hareket edecek kadar haddini aştıysa..."

"Uzatma Yadigâr, ne yapmış?"

"Cariyelere kumaş dağıtıyor."

Hatice sultan öfkeyle Yadigâr'a baktı
"Sen ne dersin Yadigâr? Benim müsaademi almadan nasıl böyle bir şey yapar. Derhal daireme çağır."

"Saime ve Bayram Ağayı da çağırayım. Zira onlar da bu hadsizliğe alet olmuşlar."

Biraz sonra hepsi valide sultan dairesindeydi. Hümaşah'ın yüzünde zafer kazanmış gibi kibirli bir gülümseme vardı. Valide sultan ise sinirden deliye dönecekti.
"Ben bu sarayın valide sultanıyım. Nasıl böyle bir hadiseden haberim olmaz. Nasıl benim müsaademi almadan işe kalkışırsınız. Bilhassa Bayram Ağa ve Saime Kalfa..."

"Onları ben vazifelendirdim bir suçları yok. Bırakın işlerine baksınlar."

Valide sultan daha da sinirlendi. Sesini daha da yükseltti,
"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun?! Haddini ziyadesiyle aştın Hümaşah. Haremi ben yönetiyorum dolayısıyla benim üstüme söz söyleyemezsin."

Hümaşah sakince konuşmaya başladı.
"Galiba beni yanlış anladınız valide sultanım. Ben kötü bir şey yapmadım. Sadece cariyeleri sevindirmek ve hayır dualarını almak istemiştim."

Valide sultanın Hümaşah'ın bu tavrı karşısında öfkesi daha da artıyordu.
"Ne kadar ciddi olduğumu anlamadın galiba. Sana laf anlatmaya çalışarak sinirlerimi harab etmeyeceğim. Şunu bil ki bir daha benim irademi yok saymaya kalkarsan bedelini ödersin."

"Az evvel de dediğim gibi ben yanlış bir şey yapmadım sultanım. Size hayırlı günler."

Hümaşah daireden çıkarken öfkeden deliye dönen valide sultan sinirini emir kulları olan Saime ve Bayram'dan çıkardı. Hümaşah ise biraz sinirlense bile hemen toparlanıp zaferinin tadını çıkardı.

***

Ertesi gün haremde dedikodu konusu belliydi. Ceza alan Saime kalfa ise Nurmisal'i tenha bir köşeye çekti ve ceza aldığını söyleyip Hümaşah'tan yardım istedi. Nurmisal, gereksiz gördüğü için bunları sultanına söyleyecekti.

Hümaşah yine haremde dolaşmaya çıkmıştı ki Bircan hatun hemen Hatice sultana yetiştirdi. Hatice sultan ise sonunda öfkesini dindirip mantıklı düşünmeye çalışmıştı. Ne olursa olsun bu saygısızlığı Hümaşah'ın yanına bırakmayacaktı. Cariyeler Hümaşah'a dua ederek teşekkür ediyordu. Bir destur sesiyle ip gibi sıraya dizildiler.
"Destur! Valide Sultan hazretleri!"

Hümaşah da cariyeler gibi mecburen eğilip selam verdi. Valide sultan karşısına geçtiğinde göz göze geldiler. Cariyeler ise merakla ikisini izliyordu.

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin