Sabah ısrarla çalan telefonumun sesiyle uyandım. Alan yanımda uyuyakalmıştı ve saat sabahın yedi buçuğuydu, her kim arıyorsa beni uyandırmak için iyi bir bahanesi olsa iyi olurdu. Aksi takdirde tüm sinirimi ondan çıkarırdım. Tüm sinirimden kastım tatil gününde erkenden uyandırılmaktı ve evet, sinirlenmek için bundan iyi bir sebep olamazdı. Neyse ki güzel bir rüyanın ortasında falan değildim, uyanmak istemeyeceğim rüyalar pek de parlak sayılmayan hayatımı renklendiren yegane şeylerden biriydi.
Yerde duran telefonumu alıp kimin aradığına bile bakmadan açtım. "Ne oldu!" Sesim beklediğimin aksine hiç de uykulu çıkmamıştı, son derece öfkeli ve keskindi.
"Ups... Birileri fazla sinirli anlaşılan. Yatağın ters tarafından kalkmış olabilir misiniz acaba Bayan Wilson?" Caitlin'in enerjik sesini duyduğumda ister istemez sabahın köründe bir insanın bu enerjiyi nereden bulabileceğini düşündüm, sabahları ayılmaya çalışmak bile saatlerimi alırken bazı insanların enerji yüklenmiş bir şekilde uyanması haksızlıktı. Yataktan düşmek üzere olan yorganı alarak Alan'ın üzerine örttükten sonra tembel adımlarla ayaklarımı sürüyerek banyoya ilerlemeye başladım.
"Birilerini sabahın yedisinde uyandırdın!" dedim geçmeyen sinirimle. "Yedi!" Telefonu yüzümden uzaklaştırarak saati bir kez daha kontrol ettim.
"Yedi buçuk," dedi bir fark yaratabilirmiş gibi.
"Caitlin, iyi bir sebebin yoksa yemin ederim sana tüm makyaj malzemelerini yedireceğim." Caitlin'in ruj koleksiyonu onun zayıf noktasıydı, makyaj masasının üzerinde beş sıra ruj diziliydi ve kocaman paletlerde bile karşınıza çıkmayacak çeşitlilikte renk skalasına sahipti. Zamanla sinirimi bozduğunda onu rujlarıyla tehdit etmek bir alışkanlığa dönmüştü ve o da karşılığında beni minik oyuncak ayı koleksiyonumu yakmakla tehdit ederdi. Aşağı yukarı bir parmak boyutundaki ayıcıklardan oluşan kocaman bir koleksiyonum vardı ve gerçekten de üşenmeden hepsine isim vermiştim.
"Bir gün senin yüzünden rujlarım için kilitli kasa alacağım," dedi. "Beni korkutuyorsun."
Telefonu kulağımla omzum arasına sıkıştırarak ellerimi soğuk suyun altına tuttum, buz gibi su tenime değdiğinde ayak parmaklarıma kadar ulaşan bir ürpertiyle titredim. Caitlin birkaç saniye boyunca telefonun diğer ucunda kendi yaptığı espriye küçük bir kız çocuğu sesiyle kıkırdadı, sonra hafifçe öksürdü. "Ben düşünmüştüm ki... Tenis kulübüne benimle birlikte gelmek istersin belki?"
Telefonu aynanın önüne bırakarak yüzüme birkaç kez soğuk su çarptıktan sonra cevapladım. "Önce ruj mu yemek istersin yoksa rimel mi?" Çok sevgili arkadaşımın beni arama sebebi tenis kulübüne gitmek istemesiydi, üstelik sabah sabah spor yapmak istediğinden falan da değil, Nelson denilen çocuktan fena halde hoşlandığından... Fakat bilmesi gereken bir şey vardı, sabahın yedi buçuğunda uyumaya aşık arkadaşınızı uyandırıyorsanız hayatınızın tehlikede olması gerekirdi ve hoşlandığınız çocuğu görmek istemek hiç de iyi bir bahane değildi. Üstelik Nelson ona karşı hiçbir şey hissetmiyordu, ancak Caitlin'e göre bu yalnızca an meselesiydi; onu yeterince görmeye giderse bir süre sonra ilgisini çekmeyi başaracaktı ve Nelson sonunda dayanamayıp ona sırılsıklam aşık olacaktı.
"Bak, kavga ettiğimizi biliyorum, ama üzgünüm. Seni partiye gitmen için zorlamayacağım, sadece lütfen benimle gel. Çok kişi de yoktur bu saatte hem, olmaz mı?" İşini iyi bildiğini inkar edemezdim, bir daha herhangi bir partiye davet edilmeme fikri karşı koyamayacağım kadar cazipti.
"Çünkü insanlar bu saatte akıllılık yapıp uyumayı tercih ediyorlar da ondan!" İtiraz etmeye devam etmeme rağmen çoktan dolaba yönelip eşofmanlarımı aramaya başlamıştım, telefonu omzumla kulağım arasına sıkıştırıp en üst raftan gri eşofman takımımı indirdim. Madem uyandırılmıştım, o halde mecburen gidecektim. Hava biraz sisli ve hafif yağmurluydu, bu yüzden uzun kollu beyaz bir tişört giydikten sonra kalın gri hırkamı üzerine giyip fermuarı en yukarı çektim. Saçlarımı tepeden toplarken telefonu hoparlöre almıştım ve Caitlin yalvarmaya devam ediyordu. Hazırlanıyor olduğumu duyuyor olmalıydı, fakat her an vazgeçebileceğimi tahmin ediyor olduğundan emin olmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.