Kaçmak, insan doğasının değişmeyen eylemlerinden biriydi. Hayatınız boyunca bir şeylerden kaçardınız. Bazıları hep kaçardı, bazıları nadiren... Bazıları sorunlara göğüs germeyi severdi, bazıları sorunları gerisinde bırakmayı. Sevmediğiniz insanlardan kaçardınız, sevmediğiniz yerlerden, sevmediğiniz şeylerden kaçardınız.
Ama kaçmak istediğiniz şey kendiniz olunca iş değişiyordu.
Düşüncelerinizden kaçamıyordunuz.
Kendinizi geride bırakamıyordunuz.
Ve benim gibi kafasındaki düşüncelerle durmadan savaş halinde olan bir insan için düşüncelerden kaçamamak bir insana bahşedilen en zalimce şeydi. Beynimde birbirine geçmiş onlarca düşünce vardı ve bu durum bazen neredeyse fiziksel acı verecek kadar katlanılmazdı.
Kafamın içinde kurşundan bir top varmış gibi bir ağırlık hissederken insanlardan iyice uzaklaşmaya çalıştım. Nasıl hissettiğimi kelimelere dökmek istiyordum, ama bunu yapamamaktan korkuyordum. Görüş alanımdaki nesneler, şekiller ve renkler birbirine girerken burnumun ucunu sızlatan gözyaşlarına direnmek zordu. Güçlü insanların ağlamadığına dair birkaç söz duyduğum olmuştu ve eğer böyle bir şey gerçekten varsa ben son zamanlarda dünyanın en güçsüz insanlarından biriydim. Bana göre gözyaşları duyguların dışa vuruşuydu, duygular da düşüncelerin. Yani bir şekilde kafamın içindeki düşüncelerden ağlayarak kurtulabileceğine inanan biriydim, tekrar düşününce kulağa epey acınası geliyordu, fakat yapabileceğimin en iyisi buydu.
Çoğu insan böyle durumlarda konuşacak birini arardı, ancak ben bu konuda tam tersiydim; insanlar dinlerken ve anlıyormuş gibi yaparken sinirleniyordum. Çünkü anlamıyorlardı ve kafalarının içinden geçenler yüz ifadelerine yansıdığında gerçekten hayal kırıklığına uğruyordum.
Ders zili çalıp herkes sınıflara koştuğunda park yerindeki bir arabanın arkasında saklanıyordum. Eve gidebilirdim, ama evde annem varsa bunun yapılacak doğru şey olduğunu sanmıyordum. Ve... ne yazık ki ev dışında gidebilecek hiçbir yerim yoktu. Bir zamanlar arkadaş olduğum Caitlin, şimdi yardım istenecek insanlar listesinin en son sırasında bile değildi. Kaybı sindirmem zaman alacaktı, tıpkı onunla arkadaş olmamızın zaman aldığı gibi. Psikolog seansları için koridorda yan yana dizilmiş oturaklarda sıkılmış bir şekilde sıramı beklerken birkaç kez karşılaşmıştık. Genelde hep karşımda oturan on iki yaşındaki asık suratlı çocuk veya çaprazımda oturup sıra bekleyen, yüzünde sürekli ağlayacakmış gibi bir ifade bulunan küt saçlı kız gibi değildi. Her daim gülümsüyordu, bir yerlerden konu açıyordu. Sonra her ne kadar burun kıvırsam da telefon numaramı almıştı ve birkaç kez sinemaya veya tiyatroya gitmek, onun düzenlediği küçük partilere katılmak gibi arkadaşlar arasında yapılan aktivitelere dahil olduktan sonra bir anda arkadaşım oluvermişti.
Her zaman taban tabana zıt olduğumuzun ikimiz de farkındaydık, fakat yine de bu bir şekilde ortak bir noktada buluşup bazen oldukça keyifli vakit geçirmemize engel olmuyordu. Caitlin'le geçirdiğim süre içinde kendimi aşan birçok çılgınca şey yapmıştım. Hiç tanımadığımız insanların verdiği davetlere gider ve sırf Caitlin bayılıyor diye ürkütücü kafelerde tarot falı baktırırdık. Batıl inançları vardı ve mistik şeylere çok fazla anlam yüklüyordu, bu konuda onu asla anlayamasam da kötü enerjileri yok edeceğini iddia ettiği doğal taşları ararken sabırla ona eşlik eder ve tarot falında kötü şeyler çıktıysa içi rahatlayana kadar onu avuturdum.
Geriye bakıp o günlere lanet ederken okulun içine doğru ilerledim. Katı prensiplerim dışına çıkarak her günüme dahil olan bir arkadaş edinmiştim. Yeri geldiğinde ağladığıma, güldüğüme ve saklamaya çalışsam da zayıf anlarıma şahit olmuştu. Beni gerçekten önemsediğini hissetmiştim ve şimdi hiçbiri olmamış gibiydi. Hayat acımasızdı. Cidden acımasızdı; sadece yazıldığı gibi iki kelimelik basit bir cümle değildi bu, gün geliyor ve size sert bir tokat gibi çarparak görmek istemediğiniz her şeyi bir bir yüzünüze vuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.